replika telefon,ndan islam bilgisi9

 replika telefon


replika telefon,ndan islam bilgisi9 evet arkadaslar sizler icin  elimizden gelen gayreti gösteriyoruz ve ben ve replika telefon ile birlikte sizlere daha güzel  ve faydalı yazılarımızı paylasmaya devam edecegiz replika telefon diyorki Bil’aks mi’denin sıhhatine fâidelidir. Bu husûs, bugünkü modern tıb mütehassısları tarafından, açık ve kesin bir şeklde isbât edilmişdir. Muhtelif yabancı dillerde, mütehassıs tabîbler tarafından yazılmış tıb ki-tâblarında, bir çok hastalıkların perhîz yapmakla tedâvî edilecekleri, yâhud perhîz yaparak tedâvînin kolaylaşacağı bildirilmekde-dir. Mi’desinden râhatsız olan kimse, hâmile kadın, süt veren kadın ve hastalığının artacağından korkan kimse, harb eden asker ve seferî ya’nî insan yürüyüşü ile üç günlük [Hanefîde yüzdört, diğer üç mezhebde seksen kilometre] yola giden yolcular oruç tutmayabilirler. Papazların, ne kadar İslâm câhili oldukları, islâ-miyyeti hiç bilmedikleri ve zihnlerinde tasavvur etdikleri şeyleri, İslâm dîni zan etdikleri ortadadır. Yâhud, bildikleri hâlde, doğruyu söylemiyorlar.

Orucun sıhhate zararlı değil, bil’aks çok fâideli olduğunu ba’zı misâllerle isbât edelim:

Hadîs-i şerîfde, (Oruç tutunuz, sıhhat bulunuz) buyurulmuş-dur.

Oruç, bir sene boyunca durmadan çalışan mi’de ile berâber bütün hazm [sindirim] cihâzınm [sisteminin] istirâhate sevk edilmesi ve insan vücûdünün bir tasfiyeye tâbi’ tutulmasıdır. Böylece, hazm cihâzı dinlendirilmiş olur. İnsanlarda en çok görülen râhat-sızlık, hazm bozukluğudur. Şişmanlık, kalb ve damar hastalıklarına, şeker hastalığına ve tansiyon yüksekliğine sebeb olmakda-dır. Oruç, bütün bu hastalıklara karşı koruyuculuk vazifesi yap-dığı gibi, bir de tedâvî vâsıtasıdır. Bugün bir çok hastalıkdan kurtulmak için, perhîz lâzım olduğunu yukarıda bildirmişdik.

Oruç ile, insanın güçlü bir irâde kuvveti kazanacağı şübhesiz-dir. Bu sebeb ile alkol, uyuşturucu gibi, kötü alışkanlıklardan oruç vesilesi ile kurtulanlar çok görülmekdedir.

Oruç, vücûddaki karbonhidrat, protein ve bilhassa yağ depolarının harekete geçirilmesini sağlar. Oruç sâyesinde madde süz-

sân eder. Onlar da sabr ederler, sabr edenler derecesine ulaşırlar. Allahü teâlâ, hiç bir kulunun amelini zâyi’ etmez.]

Protestanların, (Kutub memleketleri gibi mahallerde, binlerce kişi, hıristiyanhğa tâbi'olarak, hiç bir zorluk olmaksızın dinlerinin âyinlerini icrâ ederler) sözleri de, doğru değildir. Çunkı, zikr olunan kuzey kutub dâiresine yakın mahaller. Amerikanın en kuzeyi ile Sibiryanın uçlarıdır.

balık ve vahşî hayvan avlıyarak yaşarlar. Buğday ve üzüm gmı şeyleri yetişdiremediklerinden, ekmek ve şerâbı bilmezler. Orada, mukaddes kurban (İşâ-i rabbânî) âyinini icrâ etmek için, papazın ne yapdığını anlamak isteriz. Çünki, ekmek ve şerab İsa aleyhıs-selâmın etine ve kanına tehavvül edeceğinden, buradaki hırıstı-yanlar tanrılarını yiyip içemezler. [Tanrıları ile birleşmedikleri için de günâhları afv edilemez ve büyük günâh kirinden temızlene-mezler. Vah zevallı hıristiyanlar! Pis ve kirli vaftîz sularından hastalık geçmeyip de, orucun ve abdestin sıhhate zarar vereceğini söyliyen papazlar acabâ bu sözlerine kendileri inanıyorlar mı. Yoksa Protestan cem’iyyetlerinden aldıkları paraların hâtın için mi böyle çirkin, ilme ve akla uymayan iftirâlar yapıyorlar?]

Şimdi insâf ile bu iki dîni karşılaşdırdığımız zemân, hangisinin icrâsının kolay olduğunu açıkça görürüz. Islâm dîni, yeryüzünün her noktasında bulunan her kavmin, hiç bir güçlük, hiçbir zorluk olmaksızın uyabilecekleri [ve dünyâ ve âhiret se âdetine ka-vuşduran] bir dindir. Bir tevhîd dînidir. Bu dînin, teslîs üzenne kurulmuş olan hıristiyanlıkdan üstünlüğü ve kıymeti güneş gibi meydândadır.

[Az söyledim dikkat etdim, kalbini kırmamağa.

Bilirim üzülürsün, yoksa sözüm çokdur sana.]

Protestan papazların İslâm dînine i’tirâzlarından biri de, ne-mâzdaki kırâetdir. Bu papazlar, (Nemâzm farzlarından o an kı-râet, ya'nî Kur'ân-ı kerîmden bir parçayı ezberden okumak, ba zı yerlerde rûhânî oluyorsa da, düşünüldüğü zemân, kırâetin de, ne-mâzın diğer farzları gibi rûhânî olmadığı ortaya çıkar. Beş vakt ne-mâzda tekbîr ve Fâtiha ve ettehıyyât, rükû've secde teşbihleri ve bunlara benzer ba'zı tesbîh ve düâlar okunmakdadır. Bunları durmadan devâmlı olarak ömr boyunca, her gün belli vaktlerde tekrâr ederler. İnsan bundan usanıp bıkar.

Her resmî şeyleri i'tina ile yapmakdan ye bir takım fânî ve ehemmiyyetsiz ameller ile uğraşmakdan, hiç bir faide gelemiye-ceğini, îsâ aleyhisselâmın İncîlde buyurduğu şu iki âyetden açık-

a anlaşılır: (Düâ etdiğiniz zemân putperestler gibi, boş yere tek-rârlar yapmayın. Çünki onlar, çok söyledikleri için, müstecâb olacaklarını zan ederler. Muhtaç olduğunuz şeyleri Baba bilir.) [Matta bâb altı, âyet yedi, sekiz.]) demekdedirler.

CEVAB: İrfân ehlinin bildiği gibi, bedenin bir hayâtı ve gıdâ-sı olduğu gibi, rûhun da bir hayâtı ve gıdâsı vardır. Rûhun gıdâ-sı, mâ-sivâyı, ya’nî Allahü teâlâdan gayrı her şeyi unutarak Al-ahü teâlâyı zikr etmekdir. Hâlık ile mahlûk arasında olan perdelerin kalkması için, nefsin şehvetlerini, riyâzet vâsıtası ile za îfletmek ve rûhu, Allahü teâlânın ismini zikr ederek [söyliye-rek] kuvvetlendirmekden başka çâre yokdur. Bir kimsenin bir başkasına olan sevgi ve muhabbeti, onu çok zikr etmesinden, hâtır-lamasından anlaşılır. Çünki, kişinin sevdiğini çok anması tabî’î-dir. Kara sevdâ derecesinde şiddetli aşk sâhibleri, sevgililerinde fena bulup, [ya’nî kendini unutup] her an ve her hâlde, hep onu zikr eder, hep onu söyler, hep onu hâtırlarlar.

İslâm dîninde de, en mühim maksad, (Muhabbetullah=Al-lah sevgisi) olduğundan, Allahü teâlâ, her gün beş vaktde nice ker-reler zikr edilerek, kalb kuvvetlendirilmekdedir. Kalbin ve rûhun kuvvetlenmesi ise, aradan perdelerin kalkmasına ve sevgiliye kavuşmağa sebeb olur. Beş vakt nemâzda okunan teşbihlerin ve tekbirlerin hepsi, bu esâs maksad için olduğundan, bunlardan, bir mü’mine aslâ bıkkınlık ve usanmak gelmediği gibi, rûhun gıdâsı oldukları, kalbi ve rûhu kuvvetlendirdikleri meydândadır. Her rek’atde tekrâr olunan Fâtiha-i şerîfenin bâtın [gizli] ma’nâları ferinde, Ehl-i sünnet âlimleri pek çok beyânda bulunmuşlardır Bunların ismlerini yazmak ve toplamak bile çok zordur Sadreddîn-i Konevî “rahmetullahi aleyh”fil, Fâtiha-i şerîfenin gizli ma nâlarını anlatan, (İ’câz-ül-beyân) isminde' çok güzel bir ki-tâb yazmışdır. Bu kitabında, Fâtiha-i şerîfenin hakîkat ve inceliklerinden, çok azını bildirmiş olduğunu beyân buyurmuşdur. [Ne-mâz kılarken okunması emr olunan âyetler, tesbîhler ve düâlar, Allahü teâlânın büyüklüğünü bildirir ve Ona yalvarmağı ifâde et-mekdedir. Allahü teâlâ, bunları okuyanları severim ve onlara çok sevâb [mükâfât] veririm buyuruyor. Allahü teâlânın sevgisine kavuşmak için ve sevâb kazanmak için okunan ve yapılan şeyler, güç olsalar da, îmânı olan kimselere kolay ve çok zevkli, tatlı gelir. Şekeri, balı yiyen, bunun tadını anlar. Yimeyip uzak-dan gören, şekli, rengi iyi değil diyerek tadını inkâr eder.]
[1] Sadreddîn Muhammed 672 [m. 1272] de Konyada vefât etdi.


mekden kurtulan böbrekler, bir revizyona [ta'mîrej girerek, dinlenme ve yenilenme imkânı bulurlar.

Bütün bu bildirilenler, ba'zı papazların yalan ve iftiralarını yüzlerine çarpmakdadır. Keşke, yalan söylerken ilmi de, kendilerine yalancı şâhid getirmeselerdi.]

Gündüz ve gece müddetleri birbirinden farklı olan memleketlere gelince, diğerinden birkaç sâat fazla oruç tutanlar, amelleri nisbetinde İlâhî mükâfâtlara mazhar olacakları için, adâlet-i ilâ-hiyyeye aslâ zıd olamaz.

Kutublarda, bir kaç ay devâmlı gece, birkaç ay devâmlı gündüz olur. Böyle yerlerde oruç tutanlar için, bir külfet yokdur. İslâm dîninde güçlük olmadığını ve bir kişiye, yapamıyacağı, tâkat getiremiyeceği şey teklîf edilmediğini, Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde açıkça bildirmişdir. Meselâ, abdest a’zâsı dörtdür. Bir kimsenin iki ayağı kesik olsa abdest a’zâsı üçe iner. Bir kimse, ayak-da nemâz kılmağa gücü yetmezse, oturarak nemâzını kılabilir. Buna da gücü yetmezse, îmâ ile kılabilir. Ramezân ayında, müslimân-lara oruç tutmak farzdır. Fekat, bir kimse hasta olsa veyâ üç günlükden dahâ uzak bir yere sefere çıksa, oruç tutmak farzı üzerinden muvakkaten kalkar. Dahâ sonra, müsâid bir vaktinde tutamadığı oruçlarını kazâ eder.

Gece ve gündüz müddetleri, iki üç ay ve dahâ fazla devâm eden, kutub memleketlerinde olanlar da oruç tutarlar. Böyle memleketlerde ve gündüzleri, yirmi dört saâtden dahâ uzun olan günlerde, oruca sâat ile başlanır ve sâat ile bozulur. Gündüzü böyle uzun olmıyan en yakın bir şehrdeki müslimânların zcmânına uyulur. Eğer oruç tutmazsa gündüzleri uzun olmıyan yere gelince kazâ eder. [Aya giden müslimân da sefere, ya’nî yolculuğa niyyet etmemişse veyâ orada ikâmet etmeğe niyyet ederse, aynı şeklde oruç tutar. Papazların islâmiyyeti hiç bilmedikleri ortadadır.]

Malûmdur ki, Allahü teâlânın kullarına olan tecellîleri, ihsân-ları ve teklîfleri herkese eşid değildir. Meselâ, ba’zı mü’min kullarına zenginlik verir, ona hac yapmasını emr eder. Ba’zı mü’min kullarına fakîrlik verip, ona hac yapmasını emr etmez. Kimine, güç, kuvvet ve sıhhat verip, oruç tutmasını emr eder. Kuvveti ve sıhhati müsâ’id olmıyanların da sonra tutmalarına izn verir. Kimi kullarına nisâb mikdârı mal ihsân edip, zekât vermelerini ve fakîr olan akrabâlarının nafakalarına yardım etmelerini emr eder. Kimi kullarına da fakîrlik verip, zekât almaya müstehak kılar. [Bütün bunlar Allahü teâlânın adâlet-i ilâhiyyesine tam mu-vâfıkdır. Kimi kullarına çok ihsân eder. Onlar da ni’mete şükr edip, şükr edenler derecesine kavuşurlar. Kimi kullarına da, az ih-

R PAPAZIN İFTİRALARINA CEVÂB

Protestan papazlardan biri, neşr etdiği bir risâlede, islâmiyyet ile Hıristiyanlığın kuruluş şekli hakkında tafsilatlı bir muhâkeme yapmışdır. Bu risâleden birkaç cümle ele alarak cevâblarını yazmağı uygun gördük. Risâlenin metinleri, italik harflerle, parantez içine yazılmış, dahâ sonra lüzûmlu cevâblar verilmişdir.

Bu risâlede (îsâ Mesîhin öğretdiklerine, ya’nî onun dînine göre, hıristiyanlık, her birkavmin ve ümmetin devlet ve siyâsetlerine ve İçtimaî yapılarının usûl ve nizâmlarına ve hâllerine ve oturdukları memleketlerine uygun ve müsâid ve irâde dîni olup, bir memleketin nizâmına ve siyâsetine halel vermeksizin, o memlekete yerleşebilir) demekdedir.

CEVÂB: Hakîkatde mevcûd İncillerde, muâmelâta [ya’nî alış-veriş, âile, kirâ, ücret... vs. hukûklarına ve siyâsî hukûka] dâir pek az hükm bulunduğundan, papazın dediği gibi, bir milletin nizâmına ve siyâsetine elbette bir halel ve zarar vermez. [Çünki, hıristiyanlıkda böyle hükmler yokdur ki, değişiklik yapsın. Torbalarında bir şey yok ki, başkalarına versinler.] Ancak şimdiye kadar, Hıristiyanlığın ayak basıp da, eski üsûl ve hâllerini, meskenlerini, nizâmlarını, beldelerini ve hükümetlerini mahv-ü perîşan etmediği bir memleket görülmemişdir. Koca Roma devletlerinin kütübhânelerinde bulunan siyâsî kanûnlar. Roma âdetlerini bildiren kitâblar, hep hıristiyanlar tarafından yok edilmiş-dir. [Hıristiyanlar sâdece Hıristiyan olmıyan milletlere değil, kendileri gibi Hıristiyan olanlara da aynı vahşeti tatbîk etmişlerdir. Hıristiyanlık dîni adına yapılan haçlı seferleri sırasında, İstanbulu işgâl eden haçlıların BizanslIlara yapdığı zulmleri ve tahrîbâtı, Hıristiyan târîhcilerden okuyunuz! İspanyayı ele geçirdikleri zemân, yakıp yıkdıkları yüzlerce kütübhâne, binlerce san’at eseri ve kati edilen yüzbinlerce müslimân ve yehûdîler hep, papazın (başka milletlerin siyâset ve âdetlerine karışmadığını, herkesin çabucak ka-bûl etdiğini) iddiâ etdiği hırisliyanlığm, ma’sûm yüzünü (!) ne kadar da güzel isbât ediyor...] Hıristiyanlık, dünyânın hiç bir memleketinde kolayca yerleşmemişdir. Yerleşebileceği de dü


Amerika cumhuriyetlerinin, Hıristiyan olmalarından şübhe edilir. Çünki, bunların mukaddes bir kardeşlik bağı ile, birbirlerine bağlanmış oldukları, hiç görülmemişdir. Bunların hepsi politik menfe’atler uğruna, birbirlerinin gözlerini oymakdadırlar. Luther fırkası ile Kalvin fırkası ve diğer protestan fırkalarının birbirlerine olan düşmanlıkları, katoliklerle Protestanların birbirlerine olan düşmanlığından az değildir. [Târih boyunca, katoliklerle protestanlar, birbirlerini en büyük düşman ve kâfir olarak kabûl edip, merhametsizce imhâ etmişlerdir. Bunlardan bir kaç misâli dahâ önce bildirmişdik. Târihi okuyanlar bunu iyi bilirler. Papazın bu sözü, İslâm dîninde bulunan ve müslimânların kitâbların-da yazılı olan, kardeşlik, sevgi ve cömertlik gibi iyiliklerin taklî-di olduğu meydândadır. Müslimân kitâblarında okumuş olduğu, müslimânlara mahsûs olan iyilikleri, Hıristiyanlığa mâl et-mekdedir.replika telefon sizin icin sundu.





replika telefon, replika telefonlar,

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder