reklam panoları,ndan islam bilgisi8

 reklam panoları


reklam panoları,ndan islam bilgisi8 evet arkadaslar aramıza katılan reklam panoları sizler icin yazılar yazmaya devam ederken sizin  icin  islam bilgilerini sunmaya devam ediyor ve sizin icin reklam panoları diyorki  Hattâ, Kudüs-de, Tevrat okuyacak kimse kalmadığı zemânlar oldu. Danyâl aleyhisselâm, Tevrâtı ezber okur ve yazdırırdı. Böylece, değişmekden kurtardı ise de, ondan sonra, onun yazdırdıkları da değişdirildi. Allahü teâlâya ve Peygamberlere yakışmayacak, çirkin yazılar karışdınldı.
Muhammed aleyhisselâmın zemânından sonra. Onun ümmeti içinde câhilliğin yayılmadığını her millet biliyor. Hele müslimânlar arasında, ilm yükselmiş, büyük İslâm devletleri teşekkül ederek, ilmi, fenni, adâleti, insan haklarını her tarafa yaymışlardır. Şimdi, aklı ve insâfı olan bir kimse, bu üç dîni tedkîk ederse, elbette islâmiyyete tâbi’ olur. Çünki maksad, hak olan dîni bulmakdır. Yalan söylemek, iftirâ etmek, islâmiyyetde harâmdır. Ayet-i kerîmeler ve hadîs-i şerîfler, ikisini de şiddet ile yasak et-mişdir. Herhangi bir kimseye iftirâ etmek, büyük günâh olunca, Resûlullaha iftirâ etmek, katkat dahâ fenâ, kat-kat dahâ harâmdır. Bundan dolayı da, Muhammed aley-hisselâmı ve mu’cizelerini bildiren İslâm kitâblarında, hiçbir yalan, hiçbir hatâ olamaz. Aklı olan, insâflı kimsenin, inâdı bırakıp, sonu felâket olan dîni terk etmesi ve hak ve se’âdet yolu olan dîne tâbi’ olması lâzımdır. Dünyâ hayâtı çok kısadır. Her günü geçip hayâl olmakdadır. Her insanın sonu ölümdür. Bundan sonrası da, yâ dâimî azâb veyâ ebedî ni’metlerdir. Bunların vaktleri, herkese sür’at ile yaklaşmakdadır.
Ey inşân! Kendine merhamet et! Aklından gaflet perdesini kaldır! Bâtılın bâtıl olduğunu görerek, ondan kurtulmağa çalış! Hakkın hak olduğunu da görerek, ona tâbi’ ol, sarıl! Vereceğin karâr, çok büyük, çok mühimdir. Vakt ise, çok azdır. Muhakkak öleceksin! Öldüğün vakti düşün! Başına geleceklere hâzırlan! Hakka tâbi’ olmadıkça, ebedî azâbdan kurtulamazsın! Son pişmânlık fâ-ide vermez. Son nefesde hakkı tasdîk etmek kabûl olmaz. Fekat, müslimânın günâhlarına tevbe etmesi, kabûl olur. O gün, Allahü teâlâ, (Kulum! Sana akl nûrunu vermiş.Bunun ile, beni anlamanı, bana ve Peygamberim Muhammed aleyhisselâma ve Onun getirdiği İslâm dînine îmân etmeni emr etmişdim. Bu Peygamberin geleceğini, Tevrâtda ve İncilde haber vermişdim. İsmini ve dînini her memlekete yaydım. İşitmedim diyemezsin. Ge-ce gündüz, dünyâ kazancı için, dünyâ zevkleri için çalış-dın. Ahiretde başına gelecekleri hiç düşünmedin. Gaflet içinde iken, mevtin pençesine düşdün) derse, ne cevâb vereceksin?Ey insan! Başına gelecekleri düşün! Ömrün tükenmeden, aklını başına topla! Etrafında gördüğün, konuşdu-ğun, sevdiğin, korkduğun kimselerin hepsi, birer birer öldüler. Birer hayâl gibi, gelip gitdiler. iyi düşün! Ebedî ateşde yanmak, ne büyük azâbdır! Sonsuz ni’metler içinde yaşamak ise, ne büyük ni’metdir. Bunlardan birini seçmek, şimdi senin elindedir. Herkesin sonu, bu ikisinden biri olacakdır. Bundan kurtulmak imkânsızdır. Bunu düşünmemek ve tedbîr almamak, büyük câhillik ve cinnetdir. Allahü teâlâ, hepimizi akla tâbi’ olanlardan eylesin! Amîn.
Kavl-üs-sebl fî redd-i alâ deâvil-protestanet) kitâ-bında diyor ki: Allâme Rahmetullah efendif'l, (İzhâr-ül-hak) kitâbında buyuruyor ki: İslâmiyyet başlamadan evvel, hiçbir yerde, hakîkî Tevrât ve hakîkî Încîl yok idi. Şimdi mevcûd olanlar, doğru ile yalan karışık haberlerden meydâna getirilmiş târîh kitâblarıdır. Kur’ân-ı kerîmde bildirilen, Tevrât ve İncîl, şimdi mevcûd olan Tevrât ve Incîl ismlerindeki kitâblar değildir. Bunlardaki bilgilerden, Kur’ân-ı kerîmin tasdîk etdikleri doğrudur. Red etdikleri doğru değildir. Kur’ân-ı kerîmde bildirilmiyen-leri hakkında, doğru ve yanlış demeyiz. Dört İncîlin, Allah kelâmı olduğunu bildiren, bir sened mevcûd değildir.Mekke şehrinden Medîneye hicreti arasında 621 sene fark vardır [diyorlar. Hâlbuki İslâm âlimlerine göre, bu fark bin senedir]. Bu uzun zemânda, dünyânın her tarafına câhiliyyet yayıldı. Sahih [doğru] haberleri, yanlışlarından ayırmak da çok güçdü.îsâ aleyhisselâmın da’vet zemânı uzun sürmedi. Üç sene gibi kısa zemândan sonra, Allahü teâlâ. Onu otuzüç yaşında iken semâya çıkardı. Bu kısa zemânda da, kâfirler karşısında za’îf ve maglûb hâlde idi. Peygamberlik vazifesini râhat yapamadı. Yehûdîler ve Roma hükümeti de mâni’ oluyordu. Havârî denilen yardımcıları da, az idi. Kendisine inanmış olan Havârîler, ancak oniki avcı idi. Hepsi za’îf kimseler idi. îsâ aleyhisselâm semâya çıkarıl-dıkdan sonra, haberler, rivâyetler toplanarak Încîl kitâb-ları yazılıp, câhillerin ellerinde dolaşdı. Terceme edilirken de değişdirildiler. Bu İncîllerde birbirlerine ve akla uymıyan çok bilgi vardı. Hattâ, birbirlerini nakz etmek-de, çürütmekdedirler. Bu hâl, aynı İncilin muhtelif yazmalarında da mevcûddur. Bu farklar, muhâlefetler karşısında, her asrda papazlar toplanarak, İncîlleri tashîh etmek zorunda kalmışlar, birçok ilâveler, çıkarmalar yapmışlar, dinden olmıyan pek çok saçma şeyleri de karışdır-mışlardır. İnsanları, bu kitâblara inanmağa zorlamışlardır. Bunlardaki yazıların çoğu, îsâ aleyhisselâmın ve Ha-vârîlerin sözleri değildir. Bunun için, muhtelif fırkalara ayrıldılar. Her asrda, yeni mezhebler meydâna geldi. Çoğu, eskilerden ayrıldı. Hepsi de, ellerindeki İncîllerin îsâ aleyhisselâmın getirdiği dînin kitâbı olmadığını bil-mekdedirler.
Mûsâ aleyhisselâmın dînini ve mu’cizelerini bildiren yehûdî kitâbları da böyledir. Buradaki zemân farkı dahâ fazladır. Mûsâ aleyhisselâm, bir rivâyetde, Muhammed aleyhisselâmın hicretinden 2348 sene evvel vefât etdi. Aradaki câhiliyyet asrlannda, mûsevî dîninin sahîh olarak nakli imkânsız oldu. Buhtün-nasar gibi zâlimler de, yehûdî din adamlarını öldürdü. Horn, Încîl tefsîrinin ikinci cildinde ve târîhci Mocheim^*!, 1332 [m. 1913] baskılı târîhinin birinci cildi, 65. ci sahîfesinde ve Lardis, Încîl tefsîrinin beşinci cildi, 124. cü sahîfesinde, Încîllerde ilâveler, değişiklikler yapıldığı yazılıdır. Cîruml^l diyor ki, (Încîli [Kitâb-ı mukaddesi] terceme edeceğim zemân, birbirlerine benzemediklerini gördüm). Adam Clarkel^l, tefsîrinin birinci cildinde diyor ki, (Încîlin latinceye tercemeleri yapılırken, çok değişikliklere uğradı. Birbirine uymıyan ilâveler yapıldı). Katolik Wardt‘^î, 1841 baskılı kitâbının onsekizin-ci sahîfesinde diyor ki, (Şarkdaki mülhidler, Încîlin çok yerini değişdirdiler. Protestan papazları, kral birinci Ja-mese verdikleri raporda, düâ kitâbımızdaki Zebûrlar, ibrânî olanlara benzemiyor. îlâve, çıkarma ve tebdîl olarak, ikiyüze yakın değişiklik vardır). Protestan papazları, bunu dahâ da değişdirdiler. Rahmetullah efendinin kelâmı burada temâm oldu. (İzhâr-ül-hak) kitâbmda, böyle nice misâller bildirilmekdedir. Îzzeddîn Muhammedî-nin (El-fâsılu-beynel-hak vel-bâtıl) ve Abdüllâh-i Tercü-mânın (Tuhfe-tül-erîb) kitâblarında da, Încîllerdeki değişikliklerin misâlleri yazılıdır.Bütün papazlar biliyor ki, îsâ aleyhisselâm, birşey yazmadı ve yazılı birşey bırakmadı, bir kimseye de yazdırmadı. Şerî’atini yazılı olarak bildirmedi. Semâya çıka-rıldıkdan sonra, Îsevîler arasında ayrılıklar başladı.
Cîrum, Jerome Saint, İstanbulda üç sene kaldı. 382 de Romaya git-di. Papanın sekreteri oldu. Kitâb-ı mukaddesi [Încîli] latinceye terceme etdi. 30 Eylülde yortusu yapılır. Yapdığı terceme kiliselerin resmî kitabı oldu.Adam Clarke, 1179-1249 [m. 1760-1832] İrlandalI Încîl vâizi. Meşhûr eseri (Kltâb-ı Mukaddes tefsîri)dir.Ward William George, ,1228-1300 [m. 1812-1882], meşhûr katolik İngiliz papaz. En meşhûr eseri, (Hıristiyan kilisesinin ideali)dir.
Halbuki, Kur’ân-ı kerîmde, her ibâdet, güzel ahlâk, hu-kuk ticaret, zirâat ve fen bilgilerine teşvîk, uzun bildiril-mışdir. Cısmânî ve rûhânî her müşkilât hâl edilmişdir.Şâirler, edîbler, kâfirler, bindörtyüz seneden beri, çok çalışdıkları hâlde, Kur’ân-ı kerîmin bir âyetinin benzerim söyleyemediler. Kelimeleri arabî olup, her yerde kullanıldığı halde, bir âyetinin benzerinin söyleneme-mesı, onun mu’cize olduğunu göstermekdedir. Muham-med aleyhisselâmın diğer mu’cizeleri bitmiş, yalnız ısm-lerı kalmış, Kur’ân-ı kerîm ise, her zemân ve her yerde güneş gibi parlamakdadır. Her derde ilâç ve dermân ol-makdadır. Allahü teâlâ, bütün kullarını mes’ûd etmek için, onu Habîb-i ekremine ikrâm ve inzâl buyurmuş-dur. Sonsuz lutf ve merhameti ile, tahrîf ve tebdîlden hıfz ve hımâye eylemişdir. Diğer kütüb-i semâviyye için böyle bir va’dde bulunmamışdır. [Allahü teâlâ, Kur’ân-ı Peygamberi Muhammed aleyhisselâma, Cebrail ismindeki melek ile, parça parça, yirmiüç sene-Birinci halîfe Ebû Bekr “radıyallahü teâlâ anh da, Allahü teâlânın gönderdiği bu âyetleri, bir ara-ya cem’ etdirip, yazdırdı. Böylece, (Mushaf) denilen büyük bir kıtab meydâna geldi. Otuzüçbin Sahâbî, bu Mus-hatın, Muhammed aleyhisselâmın bildirdiğinin aynı ol-duguna, sozbirliği ile karâr verdi. (Rıyâd-un-nâsıhîn) 375 cı sahıfesinde diyor ki, (Kur’ân-ı kerîmde 6236 âyet vard^ır). Ba’zı büyük âyetler, küçük âyetlere ayrılınca, âyet adedi çoğalmakdadır. Böylece, âyet adedi 6366 olan Mus-haBar mevcûddur. Muhammed aleyhisselâm, Kur’ân-ı kerîniin hepsini Eshâbına îzâh etdi, açıkladı. İslâm âlim-lerı,^ Eshâb-ı kirâmdan işitdiklerini yazdılar. Binlerce tefsîr kitâbları meydâna geldi ve her memlekete yayıldı Şimdi, dünyânın her yerindeki Kur’ân-ı kerîmler, birbirlerinin aynıdır. Aralarında, bir harf, bir nokta bile fark yokdur.reklam panoları sizin icin sundu.




reklam panoları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder