replika s4,nden islam bilgisi6

 replika s4


replika  s4,nden islam bilgisi6  bugün sizler icin elinden geleni yapan replika  s4 yine islam bilgilerini sizlere sunmaya devam ederken replika  s4 sizler icin hazırladıgı yazılarını sizlere sunuyor ve
replika  s4 diyorki dar dürüst olamıyor, sokaklarımızı pislik içinde bir harâbeye çeviriyor, rûhen ve bedenen temizlenemiyoruz. Hâlbuki, elimizde bize bütün bu güzel şeyleri emreden, ne yapmamız gerekdiğini açık açık bildiren, Allah kelâmı (Kur*ân-ı  ve Peygamberimizin emrleri vardır. Cenab-ı Hak şöyle buyurmakdadır:
(Feth Sûresi 28): (Bütün dînlerden üstün kılmak üzere Peygamberini ve doğruluk rehberi olan Kur’ânı ve hak dînini gönderen Odur. Şâhid olarak Allah yeter.) (Saf sûresi 9): (Putperestler istemese de, dînini bütün dinlerden üstün kılmak için Peygamberini ve doğruluk rehberi Kur’ânı, gerçek dinle birlikde gönderen Odur.)

Ve Cenâb-ı Hak va’d ediyor:

(ALLAH ŞÜKR EDENLERİN MÜKÂFATINI VERECEKDİR.)
Burada şükr etmek demek, Kur’ân-ı kerîmin istediği gibi, tâm müslimân olmak demekdir. Bugün dünyâda yaklaşık 900 milyon müslimân vardır. Ya’nî, dünyâda her 5 kişiden biri müsli-mândır. Eğer bu müslimânlar, cenâb-ı Hakkın emretdiği gibi, rûhen ve bedenen tertemiz insanlar olur, birbirlerine kardeşçe bağlanır, kibarlık ve dürüstlük sembolü olarak çalışır, her sâhada ilerlemeğe başlarsa, Cenâb-ı Hak da, onlara mükâfatını verecek, o ze-man müslimânlar, tıpkı Ortaçağda olduğu gibi, medcniyyetin en önüne geçeceklerdir. Cenâb-ı Hak, bize bunu va’d ediyor. Allahü teâlâ, hiçbir zemân va’dinden caymaz.
 Muhammed aleyhisselâm, ba’zı gazâlannda, susuz kalındığı zemân, elini suya sokmuş, parmaklan arasından su akarak, suyun bulunduğu kap devâmlı taşmışdır. Ba’zan seksen ba’zan üçyüz^ba’zan binbeşyüz, Tebük Gazâsında ise, yetmiş bin kimsenin hepsi ye hayvanları, bu sudan içmişler ve kullanmışlardır. Mübârek elini sudan çıkarınca akması durmuşdur.
4— Birgün amcası Abbâsın evine gidip, onu ve evlâdını yanına oturtup, üzerlerini ihrâmı ile örterek (Yâ Rabbîl Bu amcamı ve Ehlibeytini örtdüğüm gibi, sen de. Cehennem ateşinden kendilerini koru!) dedi. Dıvarlardan üç kerre âmin sesi işitildi.

5— Birgün, kendisinden mu’cize isteyenlere karşı, uzakdaki bir ağacı çağırdı. Ağaç, köklerini sürüyerek gelip selâm verip, (Eş-hedü en lâilfihe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve resûluh) dedi. Sonra, gidip yerine dikildi.

6— Hayber gazâsında, önüne zehrienmiş koyun kebâbı koyduklarında, (Yâ Resûlallah! Beni yime. Ben zehrliyim) sesi işitildi.

7— Birgün, elinde put bulunan kimseye (Put bana söylerse, îmân eder misin?) dedi. Adam, ben buna elli senedir ibâdet ediyorum. Bana hiçbir şey söylemedi. Sana nasıl söyler? dedi. Muhammed aleyhisselâm (Ey put ben kimim?) deyince, sen Allahın Peygamberisin sesi işitildi. Putun sâhibi, hemen îmâna geldi.

8— Medînede, mescidde dikili bir odun vardı. Hutbe okurken, bu direğe dayanırdı. Mimber yapılınca, direğin yanına gitmedi. Odundan ağlama seslerini, bütün cemâat işitdiler. Mimberden inip, direğe sarıldı. Sesi kesildi. (Eğer sarılmasaydım, benim ayrılığımdan kıyâmete kadar ağlayacakdı) dedi.

Böyle mu’cizeler çok görülmüş ve haber verilmişdir.

9— Eline aldığı çakıl taşlarınm ve tutduğu yemek parçalarının arı sesi gibi teşbih etdikleri çok görülmüşdür.

10— Bir kâfir gelip, mu’cize göstermesini isteyince, dıvarda asılı hurma salkımına (yanıma gel) demiş. Salkım yere inip Resû-lullahın yanına gelmişdir. Sonra, (yerine git!) demiş. Dıvara kadar gidip, yerine çıkıp asılmışdır. Köylü bunu görünce, hemen îmâna gelmişdir.

11— Mekkede birkaç kurt bir sürüden koyun kapıp götürdüler. Çobanlar hücûm edip, kurtardıklarında, kurtların birisi (rızkımızı elimizden alırken, Allahdan korkmadın mı?) dedi.

12— Hazret-i Muhammed bir çayırda giderken, üç kerre, yâ Resûlallah sesini işitdi. O tarafa bakıp, bağlı bir geyik gördü. Yanında bir adam uyuyordu. Geyiğe ne istediğini sordu. O da, bu avcı beni avladı. Karşıki tepede iki yavrum var. Beni salıver! Gidip, onları doyurup geleyim dedi. Resûl aleyhisselâm (sözünü tutar mısın, gelir misin?) dedi. Allah için söz veriyorum, gelmezsem Allahın azâbı benim üzerime olsun dedi. Resûlullah, geyiği buakdı. Biraz sonra geldi. Adam uyanıp, yâ Resûlallah, bir ernrinmi var dedi. (Bu geyiği âzâd et!) buyurdu. Adam geyiğin ipini çözüp bı-rakdı. Geyik (Eşhedü en lâilâhe illallah ve enneke Resûlullah) dedi.
13_ Birgün, bir köylüyü îmâna da’vet etdi. Vefat etmiş kızımı diriltirsen, îmân ederim dedi. Mezarına gitdiler. İsmini söyleyerek kızı çağırdı. Kabr içinden ses işitildi. (Dünyâya gelmek ister misin?) buyurdu. (Yâ Resûlallah! Dünyâya gelmek istemem. Burada babamın evindekinden dahâ râhatım. Ahıret, dünyâdan daha iyi) sesi işitildi. Köylü bunu duyunca, hemen îmâna geldi.

14_ câbir bin Abdullah bir koyun pişirdi., Resûlullah Eshâ-bı ile yidiler. (Kemiklerini kırmayınız) dedi. Kemikleri toplayıp, mübârek ellerini üstüne koyup düâ etdi.
İ5 — Resûlullaha, söylemez bir çocuk getirdiler. (Ben kimim?) dedi. Sen Resûlullahsın dedi, ölünceye kadar konuşdu.
17— Muhammed bin Hâtib diyor ki, küçük idim. Ustürne kaynar su döküldü. Gözlerim yandı, görmez oldum. Babam Resûlullaha götürdü. Mübârek elleri ile tükürüğünü gözlerime sürdü. Gözlerim açıldı.

18— Bir kadın, bir kel oğlunu getirdi. Resûlullah, mübarek elleri ile başını sıvadı. Şifâ buldu. Saçları uzamağa başladı.

19_ TirmIzî ve Nesâînin (Sünen) kitâblarında diyor ki, iki gözü a’mâ bir kimse gelip, yâ Resûlallah! Düâ et, gözlerim açılsın dedi. (Kusûrsuz bir abdest al! Sonra Yâ Rabbf! Sana yalvanyo-rum. Sevgili peygamberin Muhammed aleyhisselâmı araya koyarak, senden istiyorum. Ey çok sevdiğim peygamberim hazret-i Muhammed! Seni vesBe ederek, Rabbime yalvanyorum. Senin hfttınn için kabûl etmesini istiyorum.
32Muaz bin Cebeli vâli olarak Yemene gönderirken, Me-dınenin dışına kadar uğurlayıp ona çok nasîhatlar verdi. (Seninle kıyamete kadar artık buluşamayız) dedi. Muaz Yemende iken Re-sulullah Medinede vefât etdi.

33— Vefât ederken, kızı Fâtımaya (Akrabam arasında bana evvelâ kavuşan sen olacaksın) dedi. Altı ay sonra hazret-i Fâtıma vefât etdi. Akrabasından ondan evvel kimse vefât etmedi.

34— Kays bin Şemmas ismindeki kimseye, (Güzel olarak yaşarsın ve şehîd olarak ölürsün) dedi. Hazret-i Ebû Bekr halîfe iken Yemâmede Müseylemetül Kezzâb ile yapılan muhârebede şe-hıd oldu.
memleketlerinin müslimanların eline geçeceğini ve hâzinelerinin Allah yolunda dağıtılacağını müjdeledi.

36— Ümmetinden çok kimsenin denizden gazaya gideceklerini ve sahâbeden olan Ümmi Hirâm ismindeki kadının o gazâda bulunacağını haber verdi. Hazret-i Osman halîfe iken müslimân-1ar, gemiler ile Kıbrıs adasına gidip harb etdiler. Bu hanım da beraber idi.

37Resûl aleyhisselâm birgün yüksek bir yerde oturuyordu. Yanındakilere dönerek (Benim gördüğümü siz de görüyor musunuz? Yemîn ederim ki, evlerinizin arasında, sokaklarda meydâna gelecek fitneleri görüyorum) dedi. Hazret-i Osmanm şehîd edildiği günlerde ve sonra Yezîd zemânında, Medinede büyük fitneler meydâna geldi. Sokaklarda çok kimselerin kanı döküldü.

38— Birgün, kendi zevcelerinden birinin halifeye karşı isyan edeceğini haber verdi. Hazret-i Âişe bu söze gülünce, (Yâ Hümey-ra! Bu sözümü unutma! Bu kadın sen olmayasın) buyurdu. Sonra, Hazret-i Aliye dönüp (Bunun işi senin eline düşerse, kendisine yumuşak davran!) dedi. Otuz sene sonra, Hazret-i Âişe, Hazret-i Ali 1 e harb etdi ve ona esîr düşdü. Hazret-i Ali, Onu ikrâm ve ihtirâm ile Basradan Medmeye gönderdi.

39— Hazret-i Muâviyeye, (Birgün ümmetimin üzerine hâ-kım olursan iyilik yapanlara mükâfat et! Kötülük edenleri de afv eyle.) dedi. H^ret-i Muâviye, hazret-i Osman zemânında Şâmda yirmi sene vâlıhk, sonra yirmi sene de halîfelik yapdı.
— 310 —




40— Birgün, (Muaviye hiç mağlup olmaz) buyurdu. Nıc» ze-mân sonra, meydâna gelen muhârebelerin hiç birinde rnağlûb olmadı. Hatta hazret-i Alî, Sıffin muharebesinde, bu hadisi işitince, eğer önceden işitseydim, Muâviye ile harb etmezdim e ı.

41- Ammar bin Yâsere (Seni bâgî, âsî olan kimseler oldure-cekdir) dedi.

42— Kızı Fatunanm oğlu olan Haşan için, (Bu oğlum çok havrlıdır. Allahü teâlâ, müsllmftnlardan iki büyük ordunun sulh Sfne bunu «b«b Japackdır) buyurdu. Bü^k b.r ordu rk hazret-i Muâviyeye karşı harb edeceği zeman fitneyi önlemek mUslimânların kanının dökülmemesi için hakkı olan halifeliği

Hazret-i Muâviyeye teslim etdi.

43_ Abdullah bin Zübeyr, Resûlullahın hacamat edilirken çıkan kanını içdi. Bunu görünce. (İnsanlardan «nın >>»5>na »eler gelecek biliyor musun? Senden de

hennem ateşi seni yakmaz) buyurdu. Abdullah bm Zübeyr Mek-kede halifeliğini Hân edince. Abdülmelık bm Mercan Şaından Haccâcı büyük bir askerle Mekkeye gönderdi. Abdullahı yakala44  Abdullah ibn-i Abbâsın annesine bakıp, (senin bir oğ-lun olacak. Doğduğu zemftn bana getiri)
 İsmini Abdullah koyup annesinin kucağına verdi. (Halîfelerin babasını al. götür!) dedi. Çocuğun babası olan hazret-i Abbâs. bunu işitip, gelip sorunca (Evet, böyle söyledim. Bu çocuk halîfelerin babasıdır. Onlar arasında seffah. mehdi ve İsâ aleyhisselâmla nemaz kılan bir kimse bulunacakdır) dedi. Ab-bâsıyye devletinin başına çok halîfeler geldi. Bunların hepsi, Abdullah bin Abbâsın soyundan oldu.

45_ Birgün, (Ümmetim arasında, şîM demlen çok kimseler meydâna gelecekdir. Bunlar, Islâm dininden ayrılacaklardır)

Hazret-i Âli diyor ki. Resûlullah beni Yemene kadı (Hakimi olarak göndermek istedi. Ya Resûlallah! Ben kadılık yapmasını, mahkemede hükm vermesini bilmiyorum dedim. Mübarek elim göğsüme koyup (Yâ Rabbî! Bunun kalbine doğru şeylen bıldır. Hep doğru söylemek nasîb eyle!) buyurdu. Allaha yemîn ederim ki, bana gelen şikâyetçilerden doğru olanı hemen anlar, hak üzere hükm ederdim.

63— Hicretin üçüncü senesinde, Resûl aleyhisselâm (Kattan) gazvesinde, bir ağaç dibinde yalnız yatarken, Dâsür isminde bir pehlivan kâfir, elinde kılınçla gelip, seni benden kim kurtarır dedi. Resûlullah, (Allah kurtarır) dedikte, Cebrâil ismindeki melek, insan şeklinde görünüp, kâfirin göğsüne vurdu. Yıkılıp kılınç elinden düşdü. Resûl aleyhisselâm, kılıncı eline alıp, (Seni benden Idm kurtanr?) dedi. Beni kurtaracak, senden daha hayrlı kimse yokdur diye yalvardı. Afv buyurup, serbest bırakdı. îmâna gelip, çok kimselerin de îmâna gelmesine sebeb oldu.

64— Hicretin dördüncü senesinde (Beni Nadır)da, Resûlullah yehûdîlerin kale dıvarları altında Eshâbı ile konuşurken, bir Yehûdî büyük bir değirmen taşını yukardan atmak istedi. Taşa elini uzatınca, iki eli çolak oldu.

65— Hicretin dokuzuncu senesinde uzaklardan akın akın gelip îman ediyorlardı. Âmir ile Erbed isminde iki kâfir, gelenler arasına katılıp. Âmir Resûlullaha îmâna geldiklerini söylerken, Erbed arkaya geçip kılmcını kınından çıkarmak istedi. Eli tutmaz oldu. Âmir, karşıdan, ne duruyorsun diye işâret edince, Resûl aleyhisselâm (Allahü teâlâ, ikinizin zarânndan beni korudu) buyurdu. Oradan ayrıldıklarında. Âmir Erbede, niçin sözünde durmadın dedi. O da, ne yapayım ki, kaç kerre kılıncı çekmek istedim. Hep seni ikimizin arasında gördüm dedi. Birkaç gün sonra hava açıkken ansızın bulutlar kapladı. Erbede yıldırım düşerek devesi ile birlikde öldüler.

66— Resûl aleyhisselâm, birgün abdest alıp, mestlerinden birini giyip, İkincisine eline uzatırken, bir kuş geldi. Bu mesti kapıp havada silkdi. İçinden bir yılan düşdü. Sonra kuş mesti yere bırakdı. Bugünden sonra, ayakkabı giyerken, önce silkelemek sünnet oldu.

67— Resûl aleyhisselâm gazâlarda ve çöllerde, kendini mu-hâfaza için Eshâbından bekçiler ayırmışdı. Mâide sûresindeki (Allah seni insanların zararından korur) âyeti gelince, bundan vaz-geçdi. Düşmânlar arasında yalnız dolaşır, yalnız yatar, hiç korkmazdı.

68— Sahâbeden Enes bin Mâlikde Resûlullahın bir mendili vardı. Bununla mübârek yüzünü silerdi. Enes, bununla yüzünü siler, kirlendiği zemân, ateşe bırakırdı. Kirler yanıp, mendil yanmaz, tertemiz olurdu.

69— Bir kuyunun suyunu kova içinden içip kalanını kuyuya dökdüler. Kuyudan her zemân misk kokusu çıkardı.

70— Utbe bin Ferkat ismindeki bir kimsenin bedeninde kurdeşen [Urtiker] denilen. hastalık çıkdı.
71— Selmân-ı Fârisî, hak din aramak için, İrandan çıkıp dünyâyı dolaşmağa başladı. Bunu bir yerde yakalayıp, Medîneli bir yehûdîye köle olarak saldılar. Hicretde Resûlullah Medîneye girerken karşılaşdılar. Hemen îmâna geldi. Birkaç sene sonra 300 hurma ağacı ile binaltıyüz dirhem altun ödemek şartı ile âzâd edilmesine söz kesildi. Resûlullah bunu işitdi. Mübârek elleri ile iki-yüzdoksandokuz hurma ağacı dikdi. Ağaçlar o gün meyve vermeğe başladı. Birini hazret-i Ömer dikmişdi. Bu ağaç meyve vermedi. Resûlullah, bunu çıkarıp mubârek elleri ile tekrâr dikdi. Bu da hemen meyve verdi. Bir gazâda, ganimet alman, yumurta kadar altını Selmâna verdiler. Selmân Resûlullaha gelip, bu gâyet azdır. Bi-naltıyüz gram çekmez dedi. Mubârek ellerine alıp tekrâr Selmâna verdi. Bunu sâhibine götür dedi. Yarısı ile efendisine olan borcunu ödedi. Yarısı da, Selmâna kaldı.replika s4 sizin icin sundu yarın kaldıgımız yerden devam edecegiz.





replika s4,

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder