cep telefon fiyatları,ndan islam bilgisi2

 cep telefon fiyatları


cep telefon fiyatları,ndan islam bilgisi2 bugün yine cep telefon fiyatları sizin icin yazıyor ve arkadaslar sizler icin elimizden gelen gayreti gösteriyoruz cep telefon fiyatları herzan oldugu gibi islam yazılarını sizlere sunuyor ve cep telefon fiyatları diyorki Bunlardan sonra, Eshâb-ı kiramın en hessere) den, ya’nî Cennet ile müjdelenmiş on kişiden. Bunlardan sonra Bedr gazasında bulunan üçyuzonuç kışı uslıın-r‘o ardan" sonra Uhld gazâsındaki Vediyü^arslanın arasmda bulunanların hepsi, dahâ sonra da «Bîl^bne^r.dvanh ya m ağaç tında Resûlullaha söz veren bındörtyuz kışı ustundu .
Cevâb: Imâm-ı Şâfi’î ve Ömer bin Abdül’azî/ gibi din büyükleri, Eshâb-ı kirâmdan hiçbiri için yanıldı demek câiz olmaz buyurdu. Bunun için, (Büyüklere yanıldı demek yanlışdır) buyurmuşlardır. Küçüklerin, büyükler için, (doğru yapdı, yanlış yapdı, beğendik, beğenmedik) gibi şeyleri söylemeleri câiz değildir. Allahü teâlâ, ellerimizi o büyüklerin kanları ile bulaşdırmadığı gibi, biz de, haklı ve haksız gibi sözleri söylemekden dillerimizi korumalıyız. Derin âlimler, delilleri kavrıyarak ve olayları inceliyerek, imâm-ı Alî haklı idi, karşısında bulunanlar yanıldı buyurdular ise de, bu sözleri ile (Hazret-i Alî, karşı tarafda olanlarla konuşabil-seydi, onların da kendi gibi ictihâd etmelerini sağlıyabilirdi) demek istemişlerdir. Nitekim Zübeyr bin Avvâm hazretleri, deve mu-hârebesinde, hazret-i Alîye karşı olduğu hâlde, olayları dahâ derin inceliyerek, ictihâdı değişdi. Muhârebeden vazgeçdi. İşte Ehl-i sünnet âlimlerinden hatâyı câiz görenlerin sözleri, böyle anlaşılmalıdır. Yoksa, hazret-i Alî ve onunla birlikde olanlar hak yolda, karşı tarafda olan Âişe-i sıddîka vâlidemiz ve bununla birlikde olan Eshâb-ı kirâm bâtıl işde idi demek, câiz değildir.Eshâb-ı kirâmın bu muhârebeleri, ahkâm-ı şer’ıyyenin dallarında olan ictihâd ayrılıklarında idi. Islâmiyyetin temel, belli başlı işlerinde hiç ayrılıkları yokdu. Şimdi ba’zı kimseler, hazret-i Mu’âviye ile Amr ibni Âs “radıyallahü anhümâ” gibi din büyüklerine dil uzatıyor, saygısızlık gösteriyorlar. Eshâb-ı kirâmı incitmenin, Resûlullahı “sallallahü aleyhi ve sellem” incitmek ve küçültmek olacağını anlıyamıyorlar. tmâm-ı Mâlik bin Enesin (Mu’âviyeyi veyâ Amr ibni Âsi söğcn, kötüliyen kimse, onlara söylediği söze lâyık bir kimsedir. Onlara karşı edebsizlik yapanlara, söyliyenlere ve yazanlara ağır cezâ vermek lâzımdır) buyurduğu, (Şifâ-i şerif) de yazılıdır. Allahü teâlâ, kalblerimi."!, Habîbinin Eshâbının sevgisi ile doldursun! O büyükleri, sâlıh ve müttekî olanlar sever. Münâfık ve şakî olan sevmez.Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem’’ Eshâbının kıymetlerini, üstünlüklerini anlıyarak, hepsini sevenlere, hepsine saygı gösterenlere ve onların yolunda gidenlere, (Ehl-i sünnet) denir. Birkaçını severiz, başkalarını sevmeyiz diyerek çoğunu kötüliyen-lere, böylece hiçbirinin yolunda bulunmıyanlara, (Şî’î) denir. Şî’îler, îrânda, Hindistânda ve Irâkda çokdur. Bunlar, yurdumuzdaki müslimân, temiz Alevîleri aldatmak için, kendilerine (Alevî) diyorlar. Hâlbuki, Alevî, hazret-i Alîyi seven müslimân demekdir. Bir kimseyi sevmek için, onun yolunda olmak, onun sevdiklerini sevmek lâzımdır. Şî’îler hazret-i Alîyi “radıyallahü anh’’ sevmiş olsalardı.O büyük imam ile harb etmeleri vâcib oldu. O zeman Eshâb ı ki ramın ıctihadları üç dUrlü olmusdu. Bir kısmı, iS" Ahnîn hak-' Olduğunu anladı Bunların, ımâm-ı Alîye uymaları vâcib oldu. Bir kışını ise, onunla harb edenlerin ictihâdmı haklı gördü. Bunla-m da, h^ret-ı Alı ile harb edenlere uymaları, onunla harb etmeleri vacıb oldu üçüncü kısm.Vehhâbîlere ve tbni Tey-miyyeye uzun cevâb vermekdedır. Bu kıtabdan sahıfe, 1972 de Istanbulda arabî olarak neşr edilen (İslâm âlimleri ve vehhabner) kitabında mevcûddur.1205 [m. 17911 yılında Arabistan yarımadasında ^anlı, işken-celi bir ihUlâl ile paUak veren vehhâbîliği. »^hâbları de dünyaya yaymağa uğraşanlardan biri. Mısırlı Muhammed Abduhdur. B r mason olan ve Kâhire mason locası başkanı Cemaleddm-ı Efganı ve hayranlığını açıkça yazan Abduhun kitâbları, ıttıhadcüar ze-manında türcevc terceme edilerek, büyük İslâm alımı, ilerici fıkr adamı kıymetli reformcu Abduhun eseri diyerek, gençliğin önüne sürüldü Ehl-i sünneti yıkmak, islâmiyyeti bozguna uğratmak ıçm pusuda durai İslâm düşmanlar, da. din adam, kdjğma gnerek. yaldızlı kelimelerle müslimânlığı överek, sinsice bu fitneyi körük-Ldiler Abduh göklere çıkarıldı. Ehl-i sünnetin büyük ahmlerme, mezheb imâmlarına câhil denildi. Ismlerı söylenilmez oldu. Fekat, islamiyyet için kanlarını döken, Resûlullah “sallallahü alerji ve sellem’’aşkına canlarını veren ecdâdımızın, şan ı şerefli şehıdlerın temiz ve asH evlâdları, bu propagandalara ve milyonlarca lira verilerek yapılan reklâmlara aldanmadı. Hattâ, bu Ş>Şjrme dm kahra-Sarını duymadı ve tanımadı. Sklençliğin önüne sürülmekdedir. Dev gibi reklamlarla ballandıra ballandıra medh edilen bu tercemelerde, ıslam alimlerinin bildirdiklerine uymıyan sapık fıkrlerin bulunduğunu görüyoruz.bln Muhammed aleyhisselâm hürmetine ‘"hshmânlan ga^ uykusundan uyandırsın. Düşmanlarm yalanlarına, ıftırâlarına al danmakdan muhâfaza buyursun! Âmin. Yalnız düa etmekle kendimizi aldatmıyalım! Allahü teâlânın âdet-i ılâhıyyesıne uymadan, Slet yap^sLdan. çahsmadan düâ etmek, Allahü tealâdan ^^cize ist^ek dem'ekdir. Müslimânhkda. hem Çaksf • " düâ edilir, önce sebebe yapışmak, sonra düa etmek ‘azımdır. Küfrden kurtulmak için birinci sebeb. islâmiyyeti öğrenmek ve öğ-Î;lekSir. Zâten. Ehl-i sünnet i’tikâdmı ve farzları haramları öğrenmek, kadın erkek, herkese farzdır. Birinci vazifedir.Ehlî sünnet i’tikâdmı ve ilm-i hâlini öğrenmiyen ve çocuklarına öğretmiyenler, müslimânlıkdan ayrılmak, küfr felaketine düşmek tehlükesindedir. Böyle kimselerin düâları zaten kabul olmaz küfrden korunabilsin. Kur’ândan bile ayrılmış oluyorlar. Müctehid imâmdan başka kimse Kur’âm anlıyamaz diyorlar. Fıkhcıların ve diğer taklîdcile-rin bu gibi sözleri, yehûdîlerden ve hıristiyanlardan intikâl etdiğini gösteriyor. Hâlbuki Kur’ânı ve hadîsi anlamak, fıkhcıların yazdığı kitâbları anlamakdan dahâ kolaydır. Arabca kelime ve üslûbları hazm edenler, Kur’ânı ve hadîsi anlamak için zorluk çekmezler. Allahtı teâlânın kendi dînini açıkça anlatmağa kâdir olduğunu kim inkâr eder? Resûlullahın Allahın murâdını herkesden iyi anladığını ve anlatmağa başkalarından dahâ muktedir olduğunu kim inkâr edebilir? Hz. Peygamberin açıklamaları ümmete kâfi değildir demek, O’nun tebliğ vazîfesini tam olarak îfâ edemediğini söylemeğe varır. İnsanların çoğu, Kur’ân-ı kerîmi ve sünneti anlıya-masalardı, cenâb-ı Hak, o kitâb ve sünnetdeki hükmler ile bütün insanları mükellef kılmazdı. İnsan, inandıklarını delîlleri ile bilmelidir. Cenâb-ı Hak taklîdciliği takbîh etmişdir. Baba ve dedelerini taklîd etmelerinin ma’zûr görülmiyeceğini açıklamışdır. Âyetler gösteriyor ki, taklîd Allah katında aslâ makbûl değildir. Dînin fürû’ kısmını debilerinden anlamak, îmân kısmını anlamakdan dahâ kolaydır. Güç olanı teklîf edilince, güç olmıyanla nasıl mükellef kılmaz? Ba’zı nâdir hâdiselerin hükmünü çıkarmak güç olur ise de, bunhrı bilmemek ve yapmamak özr sayılır. Fıkhcılar, kendiliklerinden bir takım mes’eleler îcâd etdi. Bunlar için hükmler ihdâs eylediler. Bunlara re’y, kıyâs-ı celî, kıyâs-ı hafî gibi şeyleri delîl getirmeğe kalkışdılar. Bunlar, akl yolu ile bilgi edinmek mümkin olmayan ibâdetler sâhasma da taşırıldı. Böylece dîni genişleterek, birkaç katına çıkardılar. Müslimânları külfete sokdu-1ar. Ben kj^yâsı inkâr etmiyorum, ibâdet sâhasında kıyâs yokdur diyorum. îmân ve ibâdetler, hazret-i Peygamber zemanında te-mâmlandı. Kimse, bunlara birşey ilâve edemez. Müctehid imâm-1ar, insanları taklîdden men’etmiş, taklîdi harâm kılmışlardır)Bu kitâbdan özetlediğimiz yukarıdaki yazılar, vehhâbîlerin kitâbları gibi, dört mezheb imâmını taklîd etmeği men’ediyor. Herkesin tefsîr ve hadîs öğrenmesini emr ediyor. Buna ne dersiniz?Cevâb: Vehhâbîlerin, mezhebsizlerin yazıları dikkat ile okunursa, sapık düşüncelerini ve bölücü görüşlerini, çürük mantık zincirleri ile ve yaldızlı kelimelerle süsliyerek müslimânları aldatmağa çalışdıkları hemen görülür. Câhiller, bu yazıları mantık, akl çerçivesinde, ilme dayanıyor sanarak inanır, arkalarına takılırlar ise de, ilm ve keskin görüş sâhibleri, aslâ bunların tuzaklarına düşmez.Müslimânları sonsuz felâkete sürükliyen vehhâbîlik ve mez-hebsizlik tehlükesine karşı gençleri uyarmak için İslâm âlimleri, ondört asrdan beri binlerce kıymetli kitâb yazmışlardır. Yukarıdaki süâle cevâb olmak üzere, Yûsuf-i Nebhânînin (Huccet-uliah-i alel-âlemîn) kitâbıftın yediyüzyetmişbirinci sahîfesinden başlıya-rak bir mikdâr terceme etmeği uygun gördük:Kur’ân-ı kerîmden ahkâm çıkarmak, herkesin yapabileceği şey değildir. Müctehid imâmlar bile, Kur’ân-ı kerimdeki ahkâmın hepsini çıkaramıyacakları için, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” Kur’ân-ı kerîmdeki ahkâmı, hadîs-i şerîfleri ile açıklamış-dır. Kur’ân-ı kerîmi, ancak Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sel-lem” açıkladığı gibi, hadîs-i şerîfleri de, yalnız Eshâb-ı kirâm ve müctehid imâmlar anlıyabilmişler ve açıklamışlardır.Bunu anlıyabilmeleri için, Allahü teâlâ, müctehid imâmlarına aklî ve naklî ilmleri ve idrâk kuvveti ve keskin zihn ve ziyâde akl ve dahâ nice üstünlükler ihsân eylemişdir. Bu üstünlüklerin başında, takvâ gelmekdedir. Bundan sonra, kalblerindeki nûr-ı İlâhî gelmekdedir. Müctehid imâmlarımız, bu üstünlükler yardımı ile, Allahü teâlânın ve Resûlullahın kelâmlarından onların murâdları-nı anlamışlar, anlıyamadıklarını (İcmâ’) ve (Kıyâs) ile bildirmişlerdir. Dört mezheb imâmının herbiri, kendi re’yi üe konuşmadığını bildirmiş ve talebelerine (sahîh hadîse rastlarsanız, benim sözümü bırakın. Resûlullahın hadîsine uyun!) demişdir. Mezheb imâmlarımız, bu sözü, kendileri gibi müctehid olan derin âlimlere söylemişlerdir. Bu âlimler, dört mezhebin debilerini bilen, tercih ehli olanlardır. Bunlar, mezheb imâmının ictihâdına esâs olan hadîs ile yeni öğrenilen sahîh hadîsin senedlerini, râvîlerini ve hangisinin sonra olduğunu ve dahâ birçok şartları inceliyerek hangisinin tercîh edileceğini anlarlar. Yâhud müctehid imâm, bir mes’ele-ye debi olacak hadîsi bilmediği için kıyas yaparak hükm eylemişdir. Talebeleti bu mes’eleye sened olacak hadîsi öğrenerek, başka dürlü hükm vermişlerdir. Fekat talebeleri böyle ictihâd yaparken, mezheb imâmının kâidelerinden dışarı çıkmazlar. Dahâ sonra gelen müctehid müftîler de, böyle fetvâ vermişlerdir. Bütün bu yazılanlardan anlaşılıyor ki, dört mezheb imâmlarını ve bunların mez-heblerinde yetişmiş olan müctehidleri taklîd eden müslimânlar, Allahü teâlânın ve O’nun Resûlünün hükmlerine tâbi’ olmakda-dırlar. Bu müctehidler, Kur’ân-ı kerîmden ve hadîs-i serîflerden başkalarının anlıyamıyacağı hükmleri anlamışlar, anladıklarını bildirmişlerdir. Müslimânlar da, onların Nasslardan, ya’nî kitâbdan ve sünnetden anlayıp bildirdiklerini taklid etmişlerdir. Çünki, Allahü teâlâ (Bilmiyor iseniz, bilenlerden sorunuz!) buyurdu.
Ecdâdımız, her zeman toplanırlar, ilmihâl kitâblarını okurlar, dinlerlerdi. Ancak, böyle müslimân kaldılar. Islâmiyyetin zevkini aldılar. Bu se’âdet ışığını bizlere, doğru olarak ulaşdırabildiler. Bizim de müslimân kalmamız, yavrularımızı içimizdeki ve dışımızdaki kâfirlere kapdırmamamız için, birinci ve en lüzumlu çâre, Ehl-i sünnet âlimlerinin hâzırladığı ilmihâl kitâblarını herşeyden önce okumak ve öğrenmekdir. Çocuğunun müslimân olmasını istiyen ana-baba, çocuğuna Kur’ân öğretmelidir. Fırsat elde iken okuyalım, öğrenelim ve çocuklarımıza, sözümüzü dinliyenlere öğretelim! Mektebe gitdikden sonra öğrenmeleri güç olur. Hattâ imkânsız olur. Felâket gelince, âh etmek fâide vermez. İslâm düşmanlarının, zındıkların, tatlı, yaldızlı kitâblarına, gazetelerine, mecmua, televizyon ve radyolarına ve filmlerine aldanmamalıdır. îbni Abi-dîn üçüncü cildde buyuruyor ki, (Hiçbir dîne inanmadığı hâlde, müslimân görünüp, küfre sebeb olan şeyleri müslimânlıkmış gibi anlatarak, müslimânları dinden çıkarmağa çalışan sinsî kâfirlere (Zındık) denir).Süâl: Vehhâbî kitâblarmdan terceme edilmiş yazıları okuyan biri diyor ki, Kur’ân-ı kerîm tefsîrlerini okumalıyız. Dînimizi, Kur’ân-ı kerîmi anlamayı, din âlimlerine bırakmak, tehlükeli ve korkunç bir düşüncedir. Kurân-ı kerîmde (Ey din âlimleri) denmez. (Ey îmân edenler), (Ey insanlar) gibi hitâblar kullanılır. Bunun için, her müslimân, Kur’ân-ı kerîmi kendisi anlıyacak, başkasından beklemiyecekdir.Herkesin tefsîr, hadîs okumasını istiyor. İslâm âlimlerinin, Ehl-i sünnet büyüklerinin kelâm, fıkh, ilmihâl kitâblarını okumağı tavsiye etmiyor. Diyânet işleri başkanlığının yayınladığı 1394 [m. 19741 târih ve 157 sayılı (İslâmda birlik ve fıkh mezhebleri) ki-tâbı da, okuyanları büsbütün şaşırtdı. Bu kitâbın birçok yerinde ve meselâ altıncı konuşmasında diyor ki:Müetehid imâmlarmı Peygamberler kadar yükseltdiler. Hattâ, Hz. Peygamber (s.a.) in hadîsine uymıyan bir müetehidin sözünü tercih edip hadîsi bırakdılar. Bu hadîsin nesh edilmiş olması veyâ imâmımızın nezdinde başka bir hadîsin bulunması muhtemeldir dediler.Bu taklîdciler, hükmde hatâ etmesi veyâ bilmemesi câiz olan kimselerin sözü ile amel edip de, hatâdan berî olan Peygamberin hadîsini terk etmekle, müctehidleri taklîdden de ayrılmış oluyor.cep telefon fiyatları sizin icin sundu.





cep telefon fiyatları,

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder