lcd ekran tamiri,nden islam bilgisi99

 lcd ekran tamiri

lcd ekran tamiri,nden islam bilgisi99 evet ben yine sizler icin urasıyorum ve lcd ekran tamiri ile beraber sizler icin yazılar hazırlıyoruz ve lcd ekran tamiri diyorki
şit aleyhisselâm neden önce yerine oğlu Enûş’u in etti. Şit aleyhisselâm vefât ettik-) kuvvetli rivâyete göre Minâ’daki minaresi dibinde medfûn olan eyhisselâmın yanına defn edildi. Islr-Taberî-Kısâî, Muhammed
Allahü teâlâ Şuarâ sûresinde meâlen buyu-ruvor ki:
O zamanda ki Şu*ayb (aleyhisselâm) onlara; “(Allahdan) korkmaz mısınız^ şupnesız ben size gönderilmiş emin bir peygamberim. Artık Allahdan korkun ve bana itaût edin. Ben buna karşı sizden hiç bir ücret istemiyorum. Benim mükâfâtım âlemlerin Rabbinden başkasına âit değil, ölçeği tam ölçün. Eksiltenlerden olmayın. Doğru terâzi ile tartın. İnsanların hakkından' bir şeyi kısmayın. Yeryüzünde fesâdcılar olarak bozgunculuk etmeyin** demişti. (Âyet: 177-183)

Kim Şuarâ sûresini okursa, Nûh*u tasdik edenlerin. Hûd, Sâlih, Şuayb ve tbrâhim*i yalanlayanların ve îsâ* yı yalanlayanların ve Muhammed'i (aleyhisselâm) tasdik edenlerin adedinin on katı sevâb verilir. (Hadîs-ı şerif Kâdı Beydâvı Tefsiri)

ŞUAYB ALEV HİSSELÂM

Medyen ve Eyke ahâlisine gönderilen peygamber. İbrâhim aleyhisselâmın dînini insanlara tebliğ etti. İbrâhim aleyhisselâmın veya Sâlih aleyhisselâmın neslinden Dİduğu rivâyet edilir, isminin Arabça Şuayb, Sürvânicede Yesrûb olduğu bil-aırilmıştir. Musa aleyhisselâmın kayın pederidir.

Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:

Biz evlâd-ı Medyen*e (neseben) kardeşlen Şuaybi (aleyhisselâm) gönderdik. O, onlara, **Ey kavmim! Allahü teâUıyı tecnidedip (oır olduğuna inanıp) 0*na ibâdet edin. 0*ndan başka ilâhınız yoktur.



rum. Bu hıyanetiniz sebebiyle kıyamette Cehennem azabının (veya dünyâda iken şiddetli bir azâbın) sizi kuşatarak hiç birinizin kurtulamayacağından korkarım** dedi. (Hûd sûresi: 84)

Azâb emrimiz gelince Şuayb*a ve onunla olan mü*minlere (rahmetimizle) necat (kurtuluş) verdik ve küfürle nefislerine zulm edenleri (Cebrâil aley-hisselâmın) sayhası (korkunç, heybetli ses\) yakcUayıp, evlerinde helak oldu-lar. (Hûd sûresi: 94)

Şuayb aleyhisselâm, Medyenlilerin neseben (soy yoluyla) kardeşleridir. Onlara ve Eshâb-ı Eyke*yepeygamber gönderilmiştir. (Hadîs-i şerif-El-Bidâye ven-Nihâye)

Arabistan’da Akabe körfezinden Humus vâdisine kadar, uzanan Medyen bölgesinde doğup büyüyen Şuayb aleyhisselâm, cizıtıp sapıtan Medyen halkına peygamber gönderildi. Putlara tapan Medyen halkı, alışverişte hîle yapmakta da ileri gitmişlerdi. Şuayb aleyhisselâm, Medyen halkını Allahü teâlâya îmân ve ibâdet etmeye, putlara tapmaktan, alış-verişteki hîlekârlıktan ve diğer azgınlıklarından vazgeçirmeye dâvet etti. Medyenliler, Şuayb aleyhisselâmın, dâve-tini kabul etmedikleri gibi, karşı çıktılar. Şuayb aleyhisselâm onları gelecek şiddetli bir azâbla korkuttu. Şuayb aleyhisselâmın peygamberliği Şama kadar duyuldu. Bir çok kimse gelerek Şuayb aleyhisselâma îmân ettiler. Fakat İnanmayanlar, îmân etmek için gelenlere mâni olmaya çalışıp Şuayb aleyhisselâma çeşitli iftlrâlarda bulundular. Şuayb aleyhisselâm ve ona İnananları kendi sapık dinlerine dönmedikleri takdirde yurtlarından çıkaracaklarını söyleyip tehdît ettiler. Şuayb aleyhisselâm bu azgın kavmi Allahü teâlâya havâle etti. Allahü teâlâ Şuayb aleyhisselâma inanmayan ve azgınlıklarına devâm eden Medyen halkı üzerine azâbını gönderdi. Cebrâil aleyhisselâmın bir sayhası (korkunç, heybetli sesi) ve bir zelzele onları hakîr ve zelîl kıldı. Hepsi helâk olup, yok oldular.
lerini taşıyan Eyke ahâlisi de on dâvetine karşı çıkıp, mucize istediieı terdiği mucizeler karşısında bir çok îmâna geldi. AncaK pek çok kimse d madı. Allahü teâlâ kıtlık ve kuraklık yine inanmadılar. Allahü teâlâ, kâ üzerine azâb olarak gönderdiği buluttî ve kıvılcımlar yağdırdı. Bütün kâfi onlara âit olan şeyler yanarak helâl lar. Şuayb aleyhisselâm, Eyke halkımı olmasından sonra Medyen’e yerleş nanlardan birinin kızı ile evlendi, oldu. Kendisi iyice yaşlandı, kızları b Gözleri zayıfladı, vücûdu kuvvetten Bu sıralarda Müsâ aleyhisselâm Mı çıkıp, Medyen’e geldi. Şuayb aleyl' mm hizmetinde bulundu ve kızların( risiyle evlendi. Sonra Mısır’a gitti. N Müsâ aleyhisselâm 1 ziyâret eden aleyhisselâm, bir müddet sonra ^ mükerremeye gelip yerleşti. Daha orada vefât edip Zemzem kuyusu i kâm-ı İbrâhim arasında Kâbe’nin al tarafında defn edildi. (îbn-ül-Esîr, \ Nişancızâde)

ŞUHH

Mala düşkün olmakla berâber om lere vermeyi sevmemek, cimrilik eti

Kur’ân-ı kerîmde meâlen buyruldu

Şuhhdan korunan kimse, dü ve âhirette kurtuluşa ericidir,

sûresi: 9)

Şuhhdan kaçının. Çünkü sizd vel geçenleri o helâk etdi. i kanlarını dökmeye ve kendi haram olan şeyleri helâl gö sürükledi. (Hadîs-i şerîf-Müslim)

ŞOrA SÛRESİ

Kur’ân-ı kerîmin kırk ikinci sûresi.

Şûrâ sûresi, Mekke de nâzil oldu (ir üç âyet-l kerîmedir. Otuz sekizinci de geçen Şûrâ kelimesinden dolayı üş-Şûrâ denilmiştir. Sûrede; Allahı nın kudret ve azâmet


İlim ve velî olan Câfer-i Sâdık, Ehl-i idi. Ehl-i sünnet âlimlerinin ve evli-istâdı idi. Kendilerine Câferî diyen Câfer-i Sâdık’la bir ilgileri yoktur, olundan çok uzaktırlar. Şiîler, bugün e bulunan hadîs ve fıkıh kıtablarını âfer Muhammed bin Yâkûb el-lî ile Ebû Câfer Muhammed bin Kummî yazdığı için kendilerine jiyorlar.
ortak olmak, iki veya daha çok in bir mala berâber sâhib olmaları, 'in birden çok kimseye âit olması.
olmaları. 2- Akd ile yâni sözleşerek kurulan şirket: Bir yazılı mukâvele yaparak ortakların kabul etmesi ile kurulur. (İbrahim Hale-bî)

ŞİT (ŞÎS) ALEYHİSSELÂM

Âdem aleyhisselâmdan sonra gönderilen peygamber. Âdem aleyhisselâmın oğludur. Babası vefât edince peygamber oldu. Kendisine elli suhuf kitâb gönderildi Şit ismi İbrânice olup Arapça’da Allah’ın hibesi (hediyesi) mânâsındadır. Şit yerine Şîs de denilmiştir.

Ebû Zer Gıfârî radıyallahü anh şöyle rivâyet etti. Resûlullaha sallallahü aleyhi ve sellem; "Yâ Resûlallahi Allahü teâlâ kaç kitap gönderdi?’’ diye sordum. **Yüz dört kitap gönderdi. Şit*e elli sahife indirdi...** buyurdu. (Hadis i şerif HHyet-ül-evliyâ)

Âdem aleyhisselâmın oğullarından Kâbil’in Hâbil’i şehîd etmesinden beş veya otuz sene sonra dünyâya gelen Şit aleyhisselâ-mın alnına son peygamber Muhammed aleyhisselâmın nûru intikâl etti ve onun alnında parladı. Âdem aleyhisselâm, Şît aleyhisselâmı diğer evlâdlarından çok severdi. Bütün evlâdı üzerine onu reís yaptığı gibi, vefât edeceği sırada bütün yeryüzünün halifeliğine onu tâyin etti. Ayrıca İlâhî sırları bildirip, bütün ilimleri öğretti. Şit aleyhisselâm babası Âdem aleyhisselâm ile veya kardeşleriyle Kâbe’yi balçık çamuru kullanarak taştan yaptı. Âdem aleyhisselâ-mm vefâtından sonra. Şit aleyhisselâma

olduğu bildirilip, vahiy geldi. Allahu teâlâ Şit aleyhisselâma elli suhuf (forma) kitap gönderdi. Şit aleyhisselâma nâzil olan elli suhufda; hikmet ve riyâziye (matematik) ilimleri, kimyâ, simyâ ilmi ve çeşitli san'atlar ve daha pek çok şey bildirildi. Şit aleyhisselâmın dîninin esasları, Âdem aleyhisselâmın bildirdiği dînin esaslarına uygun idi. Şit aleyhisselâm bin şehir kurup sınırlarını tesbit etti. Her şehrin kapısında “Lâ ilâhe İllallah, Âdem Safvetullah, (Safiyyullah), Muhammed Habîbullah" yazılı idi. Şit aleyhisselâmın çocuklan ve torunları kurdukları şehirlerde huzurlu ve mes’ûd yaşadılar. Şam'dan Yemen’e de giden Şıt

Allahü teâlâya karşı sorumluluğunun şuuruna varan nice akıllı kişiler var ki, halk katında İtibârı, kıymetleri yokdur; fakat âhirette kurtulacak olanlar, onlardır. Halk nazarında nice tatlı dilli, giyimli-kuşamlı da vardır ki, yarın kıyâmet gününde kurtulamayacaklardır. (Abdullah bin Ömer)

2-Tasavvufda kendi varlığından haberi olma; sekrin zıddı, uyanıklık.

Sekr (şuursuzluk) hâlinde bulunan evliyâ-nın uygunsuz sözler söylemeleri suç sayılmayabilir. Fakat hep şuûrlu olanların böyle sözler söylememeleri lâzımdır. (İmâmı Rab hâni)

ŞÜF’A

Başkasına satılmış oıan bir mülkü, satış değeri ile satın almak hakkı. Bu hakka mâlik olan kimseye şeff denir.

Şüf’a hakkı bulunan kimsenin, satış yapıldığını işitince, hemen hakkını istemesi, iki şâhid yanında tekrâr söylemesi ve bir ay içinde mahkemeye başvurması lâzımdır.

(Mecelle)

Müşterinin teslim etmesi ile veyâ hâkimin karar vermesi ile şüf’a sâhibi. satılan binâya mâlik olur. (Mecelle)

NakI edilebilen şeylerin ve vakıf ve mîrî (devlete âit) toprak üzerindeki mülklerin satılmasında şüf’a hakkı yoktur. (Mecelle)

ŞÜHEDÂ

Şehidler, vatan, din ve milletine hizmette ölenler (Bkz. Şehîd).

şühOd

Şâhid olma, görme. Tasavvuf volunda iler-levenin kalb ve rûh ile çeşitli mertebeleri
Cezbe (çekilmek) ancak bir üst mak olur. Daha üst makâmlara çekilmez. Şi da böyledir. Bir makam görülebilir. O f" kalb makâmında bulunup sülük yapmı (tasavvuf yolunda ilerlemeder.) cezb lenler ancak, kalbin üstündeki rûh nr mına çekilirler. Rûhun şühûdünü şül hak bilirler.f'/mâm-r Rabbani) Şühûd-i Enfüsî: Kendini görme. Tas yolunda Allahü teâlâya yakın olma Tasavvuf makamlarını kalb ve rûh gö: görme.

Şühûd-i enfüsîye kavuşmak için önce: afâkî lâzımdır.('/mâm-i Rabbani) Şühûd-i Khâdiyet (Şühûd-i vah< Tasavvuf yolunda çalışan kimselerin lûklarda Allahü teâlânın sıfatlarını g< leri hâli.

Şühûd-i ehâdiyet, Allahü teâlâyı (görme) değildir. Mekânı, yeri olmay yerde yerleşmez. Mahlûklara hiç ben: yeni, mahlûkların dışında aramak lâz Âfâkda (insanın dışında) ve en (İçinde) görülen her şey o değildir.' alâmetleridir.('//âcc Behâü Nakşibend)

Şühûd-i Îlâhî: Bu âlem (mahlûklar ile hiç bir münâsebeti olmadan Allat lâyı müşâhede, görme.

Sülûkun (tasavvuf yolunun) sonuna' dıkça ve orada fenâ-i mutlak (her bal« Allahü teâlâ ile olma, onda yok olmı olmadıkça şühûd-i İlâhî mümkün d Ancak, bu görmek olmayıp başka bulunamadığı için şühûd denmişi hammed Bâki-billah)

ŞUhûd-i Tecellî (Şühûd-i s


ri): 1 yolunda ilerleyen kimsenin tecellin netlerini müşâhedesi.

Şühûd-i tecelli nasıl olursa olsun he âfâkîde hâsıl olmaktadır. Seyr-i âfâl geçen şeyler ise aslın yanında hiçtir. ( Rabbani)

ŞÜKR (Şükür)



kAMMÜDEN

erek, kasten, doğrudan doğruya. Plânlı-rak kastetme.

ammüden adam öldürmek, büyük günâh-Mü’minj taammüden öldüren kimse, fir olmaz. Mü’min olduğu için öldürürse, ya öldürmek helâldir diyerek öldürürse fir olur. îmânı gider. (İbn-i Âbidîn)

İAT

âdet, Allahü teâlânın beğendiği, râzı ol-jğu şeyler.

Ilahü teâlânın râzı olduğu; tâat etmenin tlı, günâh işlemenin acı gelmesinden tlaşılır. (Muhammed bin Aiyân)

er mübah iyi niyetle yapılınca tâat olur, itü niyetle yapılınca günâh olur. (Abdiil akim Arvâsî)

Biatlar, niyetsiz veya Allah için niyet ede-ık yapılınca sevâb hâsıl olur. Tâat yapar* »n, Allahü teâlâ için yaptığını bilse de, ilmese de kabûl olur. Yâni sevâb hâsıl olur. \bdülhakîm Arvâsî)

Tabakât-ı muhaddisîndir. Bu tabakalar sâye-sinde; bir âlimin nüfûz ettiği ilim sâhası, zamânı, muhîti, ihtisâs sâhası ve bilgisinin yayıldığı bölgeler iyice anlaşılmış ve öğrenilmiş olmaktadır. (Fetâvâ-i Hindiyye)

2- Hadîs âlimlerini derecelerine göre sıralayıp, hayatlarını ve eserlerini anlatan kitaplar.

tabakAt-i MÜFESSİRİN

1-Kur’ân-ı kerîmdeki murâd-ı İlâhîyi, yâni kasdedilen mânâyı açıklayan tefsîr ilmi ile meşgûl olan Islâm âlimlerinin dereceleri; Sahâbe-i kirâm (Peygamber efendimizin arkadaşları), Tâbiîn (Eshâb-ı kirâmın sohbetinde yetişenler),* Tebe-i tâbiîn (Tâbiînin sohbetinde yetişenler) ve onlardan sonra gelenler.

Tabakât-ül-müfessirînin birinci derecesinden olan Hulefâ-i râşidîn (dört halîfe; hazret-i Ebû Bekr, hazret-i Ömer, hazret-i Osman ve hazret-i Ali), İbn-i Abbâs, Câbir bin Abdullah, Enes bin Mâlik, Abdullah bin Mes’ûd, Ebû Hureyre, hazret-i Âişe ve diğer Eshâb-ı kirâmdan gelen tefsîr bilgilerini Tâbiîn almış ve onlar da talebeleri olan Tebe-i tâbiîne öğreterek kitaplara geçirmişlerdir. (Taşköprüzâde)

2-Tefsîr âlimlerini derecelerine göre sırala-layıp, hayatlarını ve eserlerini anlatan kitaplar.

tabakAt-Ul-fukahA

1- Fıkıh âlimlerinin tabakası. Helâl ve haramı, emir ve yasaklan bildiren fıkıh ilmi ile


âlimlerin dereceleri.

İbn-i Kemâl Paşanın taksîmine göre Tabakât-ül-fukahâ, yedi derece olup; birinci derece, müctehid fiş-şer’ (mutlak (müctehid); ikinci derece, müctehid fil-mezheb; üçüncü derece, müctehid fil-mes’ ele; dördünücü derece, eshâb-ı tahrîc; beşinci derece, eshâb-ı tercih; altıncı derece, eshâb-ı temyîz; yedinci derece, yukarıda bildirilen derecelerdeki hizmetleri yapamayan, ancak önceki derecelerin (tabakaların) kitablarından doğru olarak nakil yapabilen, onları bildiren mukailidler

Verilen nimetleri y


TABASBUS

Yaltaklanma, kendini küçültürek beğendirmeğe çalışma.

Bir menfaate kavuşmak veya bir zarardan korunmak için tabasbus büyük günahtır. (Muhammed Hadimi)

İnsanların eline geçenler Allahü teâlânın lütfü ve ihsânı iledir. Kendi elinde bir şey yokdur. O hâlde dilenciler gibi tabasbus göstermek müslümana yakışmaz. (Seyyid Ahdülhakîm)

TÂBİ

Uyan.

Allahü teâlâ, âyet-i kerîmede meâlen buyuruyor ki:

Ey sevgili peygamberim! Onlara de ki: Eğer Allahü teâlâyı seviyorsanız ve Allahü teâlânın da, sizi sevmesini istiyorsanız, hana tâbi olunuz! Allahü teâlâ bana tâbi olanları sever. (Âl-i Irnrân sûresi: 31)

Resûlullah efendimize tâbi olan bir kimsenin, gün ortasında bir parça uyuması, O’na tâbi olmaksızın, bir çok geceleri ibâdetle geçirmekten, kat kat daha kıymetlidir. Çünkü, kaylûle yapmak yâni öğleden önce biraz yatmak âdet-i şerîfesi idi. İslâmiyet’e uymayan şeylerin hiç birisini, Hak teâlâ sevmez, beğenmez. (Ahmed Fârûkî) iki cihan seâdetine kavuşmak, ancak ve yalnız, dünyâ veâhiretin efendisi olan Muhammed aleyhisselâma tâbi olmağa bağlıdır. O’na tâbi olmak için, îmân etmek ve dînimizin emir ve yasaklarını öğrenmek ve yapmak lâzımdır. (Ahmet Fârûkî).

Bir mezhebe tâbi olmayanlar ya zındık (kâfir) veya mezhepsiz olurlar. (Hamdullah Decuî)

Ehl-i sünnet yâni Peygamber efendimiz ve arkadaşlarının yolunda olan kimsenin, ibâdetlerini dört hak mezhebden birine tâbi olarak yapması lâzımdır. Dört mezhebden birine tâbi olmayan kimse bid’at sâhibidir. (Tahtâvî, Ahmed Berîleui)

«ABİa.l BMİltti İBfl.l UÂ7IIC
dan korkar ise, oruç tutmayıp eder. Sağlam kimse, hasta ola zan ederse ve nehir temizlen yaparken veya devletin emri ile çok sıcak veya soğuk te’siri ile h ğını ve kimsesiz olup hiç bir yer görmeyen kadın nafakasını kaz çamaşır yıkamak ve yemek p helâk olacağını çok zanneder oruç tutmaması ve niyetli oru( câiz olur, başka zaman kazâ ed< netmek, ölüm alâmetlerini gör kendi tecrübesi ile yâhud tabît hâzıkın haber vermesi ile anlaş fâsık, yâni büyük günâh işle tabîbe muâyene ve tedâvî câi olunabilir. Fakat bunların sözle bozulmaz. Orucunu bozarsa, k< olur. (Ibn-i Âbidîn)

TABİÎ

Tabîat icâbı olan, tabîatla alâh kendiliğinden.

Bir insanın yaratıcısı olan yüce emirlerini birinci plânda tutup, fesini tam olarak yerine getirir ne olabilir? (Ahmet Fârûkî)

Dîn-i Islâm’ın temeli; îmânı, fa ramları öğrenmek ve öğretme teâlâ, peygamberleri “aleyhiı vetteslîmât” bunun için göne hâlde müslümanların biribirl emir ve yasaklarını öğretmeleri larıdır. (Seâdet-i Ebediyye)




Tabiî Cisim: Naturel cisin sebepleri arasında insan gücü I yaratılan maddeler.

Tabiî Hareket: Fiziksel hare Tabiî hareketler, insanın elir Çünkü, sudan ağır olan her insan da suya batar. Taşın sı taşın istemesi ile olmadığı gibi, ması da, arzusu ile değild Ebediyye)

lere şükreden, onun elden çıkacağın->rkmasın. Nimete şükredenlere, onu cağını Allahü teâlâ bildirdi. Nimetin [ini bilmeyip, nankörlük edenlerin rı o nimet alınır. Nimetin kıymetini nek onun elden çıkmasına sebebtir. ise, onu devamlı kılar ve arttırır. (Haz-li)

şüpheli ve haramlara uzananlar ne kadar bedbaht (kötü tali’li) ve zavallıdır Âdet üzere, alışkanlık ile namaz kılan ve oruç tutan çokdur. Fakat İslâmiyet’in hudûdunu gözeten, haram ve şüphelilere düşmemeye dikkat eden pek azdır. Doğru ve hâlis ibâdet edenleri, âdet (alışkanlık) üzere bozuk ibâdet edenlerden ayıran fark; Allahü teâlâ-aın emirlerini gözetmektir. Çünkü namaz ve orucun hâlisi de, bozuğu da görünüş-de berâberdir. Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki; '^Dininizin, direği, lensli rerâ'dır." Başka bir hadîs-i şerifte de; “///<• bir şey eerâ' f*ihi olamaz'' buyurdu. (İmâm t Rahhâni) Şüpheli olan bir dirhemi sâhibine geri vermeyi, bin dirhem sadaka vermekten daha jok severim. (Abdullah bin Mübarek)

Kırk gün şüpheli lokma yiyenin kalbi kararır ve lekelenir. (İmâm ı Gazali) ŞÜÛNÂT

Şanlar, hâller, keyfiyetler, hâdiseler, vak’ alar.



Eshâb-ı klrâmla yâni Peygamber efendimizi sağ iken görmüş mü'minlerle görüşmüş, sohbetinde bulunmuş ve onlardan ders almış sâlih müslümanlar.

İnsanların en hayırlısı, benim asrımda bulunan müslümanlar dır (yâni Eshâb-ı kirâmdır). On/arrfan sonra en iyileri, onlardan sonra gelenlerdir (yâni Tâbiîn’dir). Onlardan sonra da en iyileri, onlardan sonra gelenlerdir (yâni Tebe-i tâbiîndir). Onlardan sonra gelenlerde, yalan^yayılır. Bunların sözlerine ve işlerine inanmayınız. (Hadis i şerif-Sahih-i Buhâri vc Sahih-i Müslim)

Eshâb-ı kirâm ile Tâbiîn’in îmânları hep aynı idi. inanışları arasında hiç fark yoktu. Şimdi yeryüzünde bulunan müslümanların çoğu Ehl-i sünnet mezhebindedirler, yâni Resûlullah efendimiz ve Eshâbının yolundadırlar. Ehl-i sünnet îtikâdını ortaya koyan, Resûlullah efendimizdir. îmân bilgilerini Eshâb-ı kirâm bu kaynakdan aldılar. Tâbiîn-i i’zâm da, bu bilgilerini Eshâb-ı kirâmdan öğrendiler. Daha sonra gelenler, bunlardan öğrendiler. Böyıece, Ehl-i sünnet bilgileri bizlere Islâm âlimlerinin kitâbla-rından nakil yoluyla geldi. (İbn-i Halîfe Alîvî)

TABHYYECİLER (Tabriyyûn)

Canlılarda ve cansızlardaki, akıllara hayret veren intizâmı (düzeni) ve incelikleri görerek, bir yaratanın varlığını söylemekle berâber; öldükten sonra tekrar dirilmeği, âhireti, Cennet'i ve Cehennem’i inkâr edenler (red edip, kabul etmeyen, inanmayanlar).

İslâm âlimleri, kitablarında, tabî’iyyecilerin ve maddîcilerin, Allahü teâlânın varlığına inanmayıp; “Alem böyle kendiliğinden gelmiş ve böyle gidecekdir" diyen dinsizlerin
birer birer ve açıkça yazmışlar, I da, bütün dünyâda olmuş ve kadar olacak her vak’a ve har (dînî) hükümlerini pek doğru oU lığın önüne koymuşlardır. (S.A^ A rvâsî)

Kendilerini akıllı, ilim adamı ve h sanan dinsizlerden biri de tabî’i (İmâm ı Gazâlî)

TAbOT-I SEKİNE

Isrâiloğullarının, içinde mukadd leri sakladıkları ve Mûsâ aleyh beri nakledilerek gelen altın sandık.

Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîme buyurdu ki:

Nebileri (İşmoil aleyhisselânr hükümdarlığının açık âlân tâbutu (Tâbût-ı sekîneyi) get ki, içinde Rab biniz taraflı sekınet (gönül rahatlığı) ve / ve Hârûn*un (aleyhimesselâı bıraktıklarından bir bakiy levhâları ve kıymetli eşyâlar Melekler onu yükleyip get Elbette bunda (Tâbût-i seki getirilmesinde) size kat*î bir t ibret, size söylediğimin doğrulı bir delîl) vardır. Eğer îmân e\ seterseniz" dedi. (Bekara sû.

içerisinde Te.vrât-ı şerîf, Tevr olduğu levhalar, Mûsâ aleyl âsası, elbisesi, Tîh sahrasında İ; rina gökten inen men’den (kudı bir mikdâr, Hârûnaleyhisselâmır mukaddes emânetlerin bulundu sekîne İsrailoğulları için birlik be râhat yaşama vesîlesi idi. Hı muhâfazası altında bulunurdu, lan Tâbût-i sekmenin ellerinden çok üzülürlerdi. İşmoil aleyhissel ğullarına peygamber gönderilme Amâlika kavmi onlara musallat ol loğullarını mağlûb etmiş, Tâbût almışlardı. İşmoil aleyhisselâm p gönderildikten Ii zaman, gıdâ maddesi İle, gübre e, hayvan gıdâsı ile, kömür ile ve malı ile, saksı, kiremit parçası e ve yaprak ile ve bez ile, kâğıt ile nek mekruhtur. (Halebî) ık olan tahâretlenemez. Kollan üzünü duvara sürerek teyem-(Namazını terk etmez). (Halebî)

ızeri şeyler ile tahâretlenmek su Br. (Halebî)

te otururken, tahiyyât okumak ftciblerindendir. Üç ve dört rek’ arın ikinci rek'atinde otururken, tumak ise sünnettir. (Halebî) e tahiyyât okuyacak kadar otur-r. (fbni Âbidîn)
Ben şehâdet ederim ki Allahü teâlâdan başka, kendisine ibâdet edilip, tapınılacak ilâh yoktur ve Muhammed aleyhisselâm Allah’ın kulu ve peygamberidir. (Harputlu İshâk Efendi)

Tehiyyet-ül-Mescid: Mescide girince, oturmadan önce, mescidin sâhibine yâni Allahü teâlâya hürmet için kılınan iki rek'at nâfile namaz.

Câmiye girenin tahiyyet-ül-mescid olarak iki rek’at namaz kılması, söz birliği ile sünnettir. Sesli Kur’ân-ı kerîm okunuyorsa tehiyyât-ül- mescid namazı kılınmaz. (Ha-

mevî)

Mescide girdiği esnâda kılınan farz veya sünnet ile tehiyyât-ül-mescid sevâbı dahi hâsıl olduğu gibi, abdesti müteâkib (sonra) kılınan farz veyâ sünnet ile de bu faziletler meydana gelir. (M.Zihni Efendi, îbn-i Âbidîn)

TAHKlM

Sağlamlaştırmak. Hâkim tâyin etmek; iki kimsenin aralarında uyuşamadıkları kul hakkı için bir veya bir kaç müslümanı hâkim tâyin etmeleri.

Şart ile söylendiği zaman yapması câiz (uygun) olmayan şeylerden bir tânesi de tahkimdir. (Allâüddîn Haskefî)

iki kimsenin aralarında uyuşamadıkları kul hakkı için tahkimde bulunmaları câizdir. Tahkimin sahih olması için, hâkim tâyin edilen kimsenin âdil (açıktan günâh işlemeyen) ve fıkıh bilgisi olması şarttır. (H.Reşîd Paşa)

TAHKÎR ETMEK

Hor görmek, kötülemek, küçük görmek, birine veya bir şeye söz ve hareketle hakâ-ret etmek, saygı ve hürmet gösterilmesi, üstün tutulması lâzım olan şeyleri aşağı tutmak, saygısızlık etmek.

İnsanın îmânının gitmesine, dinden çıkmasına sebeb olan şeylerden biri de dînen tâzim edilmesi (hürmet gösterilmesi) lâzım olan şeyleri tahkir etmek ve tahkir edilmesi lâzım olan şeyleri tâzim etmektir. (İbn-i Âbidîn)


rini kullanmak da böyledir. (Kutbüddîn i tznikî)

TAHLiF

Yemin vermek. Mahkemede iki hasımdan birine yemîn ettirmek (Bkz. Yemin).

TAHLİL ETMEK

Abdest alırken el ve ayak parmakları arasına sol. sakalın sarkan kısmının içine ise sağ elin yaş parmaklarını tarak gibi sokarak karıştırmak (Bkz. HHâllemeM)..

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) abdest aldıklarında, bir avuç su ile çeneleri altından sakallannı tahlîl eder ve şöyle buyururlardı: **Rabbim bana böylece emretti** (Hazret-i Enes bin Mâlik)

TAHLİYE

Süslemek, süslenmek, çıkarmak, boşaltma.

Tasavvuf ehlinin yolu, İlim ve amel ile tamam olur. İlimlerinin özü nefsin ortaya koyduğu mânileri yenmek, kötü huylardan uzaklaşmak, böylece, kalbden mâsivâyı (Allahü teaâlâdan başka her şeyi) tahliye onu Allahü teâlânın zikri ile tahliye etmek-dir. (İmâm ı Gazâlî)

TAHMiD

“Elhamdülillah" demek. "Hamd, şükür Allahü teâlâya mahsûsdur" mânâsına “Elhamdülillah" sözü ve benzerleri.

Farz namazdan sonra otuz üç teşbih (sübhânallah) otuz üç tahmîd, otuz üç tekbîr (Allahü ekber) ve bir de tehUl(Lk ilâhe illallahü vahdehû lâ şerîke leh, lehül-mülkü ve lehül-hamdü yuhyî ve yümît ve hüve alâ külli şey’in kadîr) söyleyiniz. (Hadîs i şerif-Mektûbât-ı Rabbâni, Sahîh-i Müslim)

Onlar kU Allahü teâlânın celâlini (büyüklüğünü) zikr eder, 0*nu teşbih, tekbir ve tahmid eder. (Yanî Sübhânallah, Elhamdülillah ve Allahü ekber derler). Bunların teşbih ve tahmîdleri, Arş~ı a*zamın etrafını dolaşır, arı vızıltısı gibi ses çıkararak sâhiblerini ararlar. Allah katında dâimâ zikredil-


entesselâm ve minkesselâm tebâı celâli velikrâm" diyecek kadar o oturmaz, hemen sünnet kılardı. / sî ile tesbîhâtı yâni tesbîh, tahmî farz ile sünnet arasında okumaz sünnetden sonra okumak, farz okumak sevâbını hâsıl eder. Tahtâvî)

Tesbîh, tahmîd, tekbîr, Kur’ân-ı dîs-i şerîf ve Allahü teâlânın emir rını, dînî hükümlerini bildiren larını okumak çok sevâbdır. (

Mûsuli)

TAHRfC

Çıkarma, meydana koyma; had rin kaynağını, nasıl geldiklerir naklettiklerini, sahih ve zayıflık g lerini bulup gösterme, bildirme Hadîs âlimlerinden Irâkî, İmâ hazretlerinin Ihyâu ulûmi’ddîn metli eserindeki hadîslerin tah mıştır. (Kâtib Çelebi)

TAHRiF

Bozma, değiştirme.

Kur’ân-ı kerîmi güzel sesle ve te lerine uyarak okumalıdır. Harfler tahrif ederek, tegannî (mûsikî j uydurmak) etmek harâmdır. Hai mazsa mekruh olur. (İbrâhim 1 Şu anda dünyâda semâvî kitâbı < vardır. Musevîlik, hıristiyanlık v€ Mûsâ aleyhisselâma Tevrât, îsâ lâma Incîl indirilmiş idi. Mûse aleyhisselâmın, hıristiyanlar da 1 selâmın getirdikleri dinlere tâbi söylerler. Fakat mûsevîler Tevr yanlar ise İncîl’i tahrif etmişler, ker düşüncelerine göre değiştirmişleri Islâm dîni tahrîf edilmemiş, kıyâr da tahrîf edilemeyecektir. (Harp Efendi)

Islâm dîni bütün peygamberleri i selâm tanır ve hepsine îmân e eder. Esâsen eski din kitablarmd Incîl’de son peygamber olan M

llL-l ERKÂN

azda rükûda, secdelerde, kavmede ve de her âzâ hareketsiz olduktan sonra ıjkdâr durmak. Namazın bütün rükün-tam yapmak, dosdoğru kılmak (Bkz. ânînet).

imse, terk edilmiş, unutulmuş bir sün-meydana çıkarırsa, yüz şehîd sevâbı lir. Ya bir farzı veya vâcibi meydana manın sevâbı ne kadar çok olur. O i namazda tâdil-i erkâna dikkat etmeli-tmâm-ı Rabbani)

n kıymetini bil! Gece-gündüz ilim ımeye çalış! Her zaman abdestli ı! Beş vakit namazı, sünnetleri ile tâdil-i ) ile, huzur ve huzûr ile şerîatin sâhibi-Dildirdiği gibi kılmaya çalış! Bunları ıca, dünyâ ve âhirette sayısız nimetlere şursun! (Abdülkuddûs) lcd ekran tamiri sizler icin uzun zamandan beri hazırlad ve sizlere sundu.






bilgisayar, elektronik, bellek depolama aygıtları, kameralar, ses kayıt cihazlar, tablet pc orjinal kore, tv ürünleri, cok satanlar, lcd ekran tamiri, oyuncak ve hobi, diecast modeller, rc modeller, replika s4 ekran, replika telefon nedir, s3 replika ekran, s4 replika ekran, saatler, bayan kol saatleri, duvar saatleri, erkek kol saatleri, kol saatleri, replika ekran degisimi, kore mali telefonlar, reka cep telefonlari, replika samsung s4, replika telefonlar, replika İphone, replika samsung, s3 samsung ekran, s4 samsung ekran, replika ekran, lcd ekran, replika ekran tamiri, ekran tamiri,

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder