spot telefon,ndan islam bilgisi3

 spot telefon


spot telefon,ndan islam bilgisi3 bugün spot telefon sizler icin güzel yazılarını hazırladı ve sizlere bu  yazıları yazarken spot telefon cok yoruldu elinden gelen gayreti spot telefon gösterdi ve emek verdi spot telefon diyorki Senin babon dahi Cehennemdedir!.» demekten çekinmemiş, gerek Mekke'de müşriklerin ve gerek Medine de matçı yahudilerin gaddarâne sâikastlerinden aslâ korkmamış ve Uhud muhârebesinde yaralanıp yere düşün-ceye kadar mukavemet göstermiş olduğu gibi, diğer muharebelerin hiç birinde dahi bu şecaati göstermekten geri durmamıştır. Bu derece bir şecaat ve metanetin sebebi kendisinin teyıd-ı ılâhîye mazhariyetinden emin olmasıdır.Lezzetlen terk hususundaki sebatı da hiç bir vakiî-Düşmanlarından alınan ganimetler her urlu dünyevi arzularının istihsaline müsâid olduğu halde bundan ailesini löyıkiyle doyurmağa bile kâfi olmıyacak derecede az bir hisseye kanaat ederek, yalnız bir kap yemek yemekle iktifa etmiş ve zevcat-ı mutahharatın bazı is-teklermı başkalarına kötü örnek olmamak maksadiyle. reddederek, tam bir ay onlardan ayrılmıştır. (Müellifin maksadı, bunların adedine tariz ise bunun cevabı da ilende beyan edilecek mütalâada verilecektir).
Hozreti Muhommed’in (S.A.V.) siyasî bir meslek takip etmekle, eslafma muhalefet ettiği iddia olunuyor. Evet! Kenoısının bu siyasî mesleği tutması zarurî idi.
ve Allaha ait olanı Allaha eda eyleyiniz» (2)diyecek ve hakikati kabul etmekte taannüt gösteren müşriklere karşı harbetmiyeoek olsaydı Arabıstanın şirk ve küfürden temizlenmesi ve birbirine düşman kobıleler orasında olagelen zâlimâne katlü garetlenn ortadan kaldırılarak, yerine emniyet ve musâle-
hakikati söylemekten hiç bir vakitte çekinmemişler, hattâ düşmanlar tarafından yanlış te sh re müsait görülen vak’aları bile tahrif etmeyip, olduğu gîbi yazmışlarda. Lâkin ecnebi müelliflerin, kLdi fikirterre muvafık Olmıyan şeyleri, velev ki ashabı kiram taramJan nyaye edilmiş olsun, kabul etmemeği usul ittihaz e bWe nnı goruyoruz. Bu müellifler, dinin ?ûret-i zuhuru hakkın da istedikleri malûmatı ancak müslüman kitaplarında bul-duklarından dolayı, kendilerini Islâm ulemasına minnettar rnelı ve icra edecekleri muhakemeleri bîtarafâne ve munsıfane yürüterek, hakikatin bir gün evvel meydana çıkmasına çalışmalıdırlar. Yoksa taassubun kendi vâhime-lerınde tevhd ettiği birtakım vâhi faraziyelere tâbi olduk.
BU Lir pad şahlık ve bir keyfî idare değildir; Mekke -nin fethinde ?man etmek üzere bir adam geldi. Resulı Ekrem bu adamın korkudan titrediğini görünce;
Telâş etme, ben padişah değilim; ancak Kureyş kabilesinden güneşte kurutulmuş et yiyen bir kadının kendisine tâbi olanlardan istediği itaat müellifin anladığı gibi, Allah namına fakat ken-d Lhsına itaat değildir; Cenabı Allah tarafından vahy edn len^Kufana ve kendi tarafından, ilhama mozharve masum bi? nebî
İste Hazreti İsa aleyhisselâmın tesis edeceğim teo-sir eUiöi «Allah'ın melekûti.» kiliselerin birbirine uymıyan 'ahkl. değil, İslâm Dinl'nin, Dünya’da bulunan kn cümlesine şâmil olan, bu müttehit ve adilane ahkamıdı^ Bir kere Ebu Bekir (R A.) Hazretlerinin, Hilafet makamına vakit frat et'tiğî hutbeye dikkat edilsin; Müşarünileyh bunda, Allah'a hamdüsenadan sonra;Ey insanlar! Ben sizin üzerinize velî tâyin olundum. Halbuki sizin en hayırlınız değilim, ^ger ly'hk e^ sem bana yardım ediniz; fenalık edersenn beni düzeltiniz. Dİruluk, eminlik; ve yalan, hiyânettir. Zayıf olan kimse.
Kureyşin reisi ve ordularının kumandanı olduğu halde bu esnada İslâmî kabul eden Ebu Süfyan'ı taltif için,
Onun evine sığınanlar emindir!.» dedi. Sonra da umûmî af ilân etti.
Evvelce müşrikleri İslâm aleyhine teşvik eden, İslâmî kabul ettikten sonra dininden dönen, fetih gününde İslâm askerine mukavemete kalkışan, müslümanlara en ziyade cevrü cefa ve düşmanlık eden on y^di kişiyi umûmî aftan istisna etti. Bunlardan on biri erkek ve altısı kadın idi Lâkin, sonradan bazı ashab-ı kiram taraflarından vukûbu-lan şefaat üzerine, yedisi erkek ve ikisi kadın olmak üzere dokuz kişiyi affetti. Bunların içinde erkeklerden Vahşi, Uhud Gazası’nda Hazreti Peygamberin amcası Hazreti Hamza’yı şehid etmiş ve -kadınlardan Ebu Süfyan’ın karısı ve Hz. Muâviye’nin anası olan Hind dahi, refikalariyle beraber, şehitlerin burunlarını ve kulaklarını kesip bunlardan bilezik ve gerdanlıklar yapmış ve bununla da iktifa etmiyerek, Hazreti Hamza’nın bağrını yarıp ciğerini çıkarmış ve ağzında çiğnemişti! Şu halde, kanı hedredilenler, sekiz kişiden ibâret kaldı.Bu suretle affa nâil olanlar Hazreti Peygamber’in gösterdiği lûtfu kereme hayrette kaldılar. Ebu Cehl’in oğlu İkrime bunların arasında idi. İslâmî kabul ve kocasının affını istirham eden Ümmü Hakim, bunu kendisine tebşir ettiği vakit:Yâ Ümmü Hakim! Muhammed (S.A.V.) benden o kadar fenalık görmüş iken bana eman verdi mi?» diye sormuş ve:
Evet!» cevabını alınca, Onun hilm-i keremi tavsife sığmaz» demiştir.
Hozreti Ebu Bekir (R.A.) ihtiyar babasını, İslâm ile müşerref olmak üzere, huzuru saadete getirdiği vakit, Re-sûli Ekrem Efendimiz kendisine:
« Bu İhtiyarı niçin rahatsız ettin? Ben onun yanına giderdim.» buyurdu.
İşte mürüvvet ve insaniyetin son derecesi olan, bu gibi muameleler Fahr-i Kâinat Efendimizin biricik maksadı, insanları şirk ve küfür fezahatinden (rüsvaylığından) kurtarmak, zulüm ve vahşetin yerine asıl hakikî medeniyet olan İslâm medeniyetini koyarak, onların dünyevî ve uh-revî selâmet ve saadetlerini temin etmekten ibâret olduğunu ve kendisinin, «Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik»!") hitab-ı celiline hakikaten lâyık olduğunu, şüpheye mahal bırakmıyacak sûrette ispat etmektedir.Bu kadar merhamete ve insanlık eserlerine karşı, «Muhammed, (S.A.V.) eslâfma aykırı olarak, kullandığı va-sıtalaı, maksadının icrasına hizmet ettiği müddetçe, bunların mahiyetini düşünmek zahmetini ihtiyar etmedi» sözünün ne kadar yanlış ve haksız olduğunu hakkaniyet ve insaf sahiplerinin takdir edeceklerinde şüphemiz yoktur.
KUR’ANOA TEBDİL VE TAHRİF EDİLMİŞ KISSALAR VE VAK'ALAR VAR MIDIR?
Hirşfeid, tedbil ve tağyir edilen hakikatlerin ne gibi şeyler olduğunu izah etmiyorsa da bunların, Kur'anda münderiç olup Mukaddes Kitaba tamamiyle tevâfuk etmi-yen bazı kıssalar ve vak'alar olduğu âşikârdır. Salâhiyet-li müdekkik ve münekkitler tarafından yapılan tedkikler, bu kitabın birçok tahriflere uğradığını tebeyyün ettirmiş olduğundan, tebdil ve tağyirin Hazreti Peygambere değil, zikrolunan tahrifleri yapanlara âit olması tabiîdir.
Müellif, bu fıkralardan sonra, «Bunların cümlesine rağmen Muhammed (S.A.V.) mühim bir şahıs ve ıhtıma ki-^ inhitata yüz tutmuş olan bir putperestliğe Kat?'; büyük vahdaniyet-i İlâhiye aksi ameli içm. 't'^'eKetının vücûde getirebileceği en münasip adamdır.» alıyor.
Cevap- — Bu hakşinaslığa teşekkür ederiz, a ı Mekke gibi küçük bir şehirde yetim olarak buyuyup, hiç rahs^ görmemiş olan ve okumak yazmak bılmıyen bir adam bu kadar büyük bir işi vücûde getirmeğe vaffak olmuş? Cenabı Alla-h tarafından mueyyet olmıyan bir kimsenin böyle bir hârikayı vücûda getirebilmesi mum-kün müdür? Burasını iyice düşünmek lazımgelı .
KUR'AN mukaddes BİR KİTABİN TAKLİDİ MİDİR?Müellif, «isıömdan çıkaracağımız ders. Mukaddes Kitabın büyük talimlerinin pek âdi, çamurlu bir yol va-.-tasiyle geniş ve zîhayat bir ırmağa nasıl gırdıgını tir Müslümanların kitabı olan Kufan, hakikati ha e, kaddes Kitabın taklidinden başka bir şey değildir.» d y rek, mukaddemesini bitirmiştir.
Cevap; — Hazreti Muhammed  yeni bir din icat etmiş olmak iddiasında bulunm^
Bilâkis evveldenberi bir din mevcut olup, bu da Is.am Dini olduğunu ve Kufanın Tevrat ve İncili tasdik ettiğin, beyan ederek, «De ki, ey ehli kitap! Geliniz, aramızda raber ve müşterek olan bir kelime üzerinde toplanalım, hiç birimiz Tanrıdan başkasına tapmıyalım; ona hiç bir şerik kosmıyalım; Allahı b-rakıp bazımız bazımızı Rab ittihaz etmS »(‘) Emr-i Celili mücibince Yahudi ve hırıstıyon-tan îe" dâvet etti. Kur'anda; «İbrahim ne yahudı, ne
fiknrv cefalarda bulundular; öldürülmesine mütte-fıkan karar vererek, vatanını terkettirdiler; hicretfön^ra dahi defalarla üzerine yürüdüler; hicviyeler yaptılar türlü r u mustehzıyane ve muhakkirâne sözler söylediler’ Uhut muharebesinde amcası Hazreti Hamza’yı şehit ettiler’ ken dışını yaraladılar; hâsılı tahammül edilemicd muamelelerde bulundular. Bunlara karşı en munsif bir gailen yapacağı şey, onlardan _ Adavetleriyle m«Inl
Olduğunu teslimde hiç bir kim-e tereddüt etmez. Halbuki, Mekke'nin fethinde yanı Medinelilerln alemdarı Saad bin übâde  Ey Ey|3 yg Hazrec kobîleleri! Uhud vak'n^mm in tıkammı bugün Kureyşten olacağız!» dediği vakit Resûli din bu, ne büyük ve ne mehobetü bir timsalidir! Muhtelif kavimler nezdinde elleri kulakların hizasına kaldırmak, göğüs üzerine bağlamak, eğilmek ve yere kapanmak gibi mer’î olan tâzim ve ihtiram şekillerinin cümlesini câmi olan böyle bir tarz ve üslûpta kulluk vazifesini yapmak ne büyük bir şeref ve nimettir!
İşte, meşhur Fransız âlim ve edibi Renan'a: «Ben hiç bir vakitte camie şiddetli bir heyecansı, — bunu da söyli-yeyim mi — müslüman olmadığıma bazı mertebe teessüf-süz girmedim» dedirten şey, bu korku veren manzaradır^)
Burada İslâmiyet'in bu gibi fazilet ve meziyetleri hakkında tafsilâta girişmek münâsip olamıyacağından bahsimize dönelim.
KUR’ANİN SÛRELERİ NASIL TERTİP EDİLMİŞTİR?
Müellif, «İnsan neslinin bugün takriben onda biri 'müs-lümandır. Üç asır içinde müslümanların sayıları artıp, bir kalabalık teşkil etti; ve görünüşe göre hâlâ da artmaktadır. Binaenaleyh İslâmın zuhur ve inkişafının fevkalâde bir mânası olmak lâz-mgelir.» diyor ve böyle gayet büyük neticeler husule getiren bir hareketin tesadüf? bir şey olamıyacağını göstermek için, tarihî birtakım todkiklere girişiyor: «Kur'an sûrelerinin şimdiki tertibi pek erkenden resmî bir tertip olarak kabul edildiğini ve o zaman tahkiki mümkün olduğu derecede tarih itibariyle tertibinin ve metin tebeddüllerinin unutulmasına müsaade olunduğunu» söylüyor.Cevap. — Evet! Hazreti Peygamber’in yaşadığı zamanda teşekkül etmiş olan sûreler Halife Hazreti Ebu Be-kir’in (R.A.) zamanında şimdiki sıraları üzerine tertip edi-lerek bir mushafta toplandı. Bu sûre ye âyetler Resul! Ek-remin zamanında, nüzülleri tarihî arasiyle tertip edilemezdi. Çünkü, muhtelif tarihlerde nüzül eden âyetler, Peygamber Efendimiz tarafından, âit oldukları sûrelerde, vahye müstenit olarak, tâyin buyurulan yerlerine ilâve ettirilmiştir. Hazreti Peygamberin vefatından sonra âyet nüzülüne imkân kalmodığından, sûreler tamam olmakla, şimdiki tertip üzere bunların cümlesi bir yere cemedildi.
Şurası pek ziyâde dikkate şayandır ki; Resuli Ekrem, okumak ve yazmak bilmediği halde, bir sûreye âit olarak, sonradan nüzül eden âyetleri o sûrenin neresine ilâve ettirmiş ise o sûreyi ezber olarak okuduğu vakit bu âyetleri o yerlerde tilâvet buyururlardı. Bu da, «Biz sana Kur'anı okutacağız, sen de onu unutmazsın; Allahın dilediği başka ytmi Allahın unutturmak istediğini unutursun»(») oyet-i celilesiyle vukûbulan vaad-i İlâhînin semeresidir.
Biliyoruz ki; Kur’anı Kerim 114 sûre ve 66S6 âyetten müteşekkildir. Biz yazdığımız bir iki beyti yahut hakimâne bir sözü hatırda tutmaktan ekseriya âciz olduğumuz halde böyle yedi bine yakın âyeti bir kere işitmekle hatırda tutmak ve sırasiyle okumak bir mûcize olduğunda şüphe yoktur. Hattâ on üç, on dört yaşmdaki çocuklar bile bu İlâhî vaatten İstifade ederek, bütün Kur'anı ezberlemeğe muvaffak olmaktadırlar.
Kur'anın metninde tebeddül vukuuna gelince; Bu söz
hakikate büsbütün mugâyirdir. Çünkü nazil olan sûreler derhal ince beyaz taşlar ve hurma yaprakları üzerlerine yazılır ve müteaddit ashab-ı kiram taraflarından ezberle-nirdi. Hafız-ı Kur’an olanların kıraatlerinde ibârece hiç bir fark görülmemiştir. spot telefon sundu.



spot telefon, spot samsung, spot iphone,

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder