spot telefon,dan islam bilgisi2


 spot telefon


spot telefon,dan islam bilgisi2 bugün sizin icin spot telefon islam bilgilerini sizlere sunuyor evet arkadaslar sizler icin elimzden gelen gayreti gösteriyoruz spot telefon herzman oldugu gibi
spot telefon diyorki Bu dört sûreyi akşam, sabâh üçer kerre okuyan, malını, canını, çoluk çocuğunu, bütün belâlardan muhâfaza etmiş olur.Bunlardan başka (Kulyâe^ühelkâfirûn) sûresini akşam, sabâh okuyan kimse, kendisini şirkden korumuş olur.
Akşam, sabâh bu düâyı okuyan kimse, sihr ve zâlimlerin şerrinden emîn olur. Düâ şudur;
«Bismillahirrahmânirrahim, bismillahillezi lâ yedurru ma’ asmihî şey’ün fil erdi velâ fissemâi ve hüvessemîul’alîm.»
Sultân-ı enbiyâ «sallallahü aleyhi ve sellem» hazretleri buyurdu ki, (Hak teâlâ hazretlerinin üç ismi vardır ki, dilde hafif, terâzîde ise çok ağırdır. «Sühhânellahi vel hamdülillâhi ve lâ ilâhe illellahü vellahü ekber velâ havle velâ kuvvete illâbillahil aliyyil azîm». Bunun her bir kelimesine yüz sevâb verilir).
Yatağa yatarken ve sabâhleyin yatakdan kalkmca ve her ncmâzda, dUâdan ve salcvâtdan sonra, istiğfârlann en büyüğü olan şu düâyı okumağı da ihmâl etme ki, günâhlar afv olur. «Estağnrullahel azîm el kerîm ellezî lâ ilâhe illâ hüvel hayyeİ kayyûme ve etûbü ileyh.»
Dört mezhebin fıkh bilgilerinin inceliklerine vâkıf derin âlim, Seyyid Abdülhakîm Efendi, buyurdu ki: Yata&nâ eûzü — 492 —
Tenbıh: Ibnı Âbidîn (Menhel-ül-vâridİD) de div müslimân erkek, evleneceği zeman, kadınların havT hâllerim öğrenmeli, zevcesine öğretmelidir. Her m kadının hayz ve nifâs bilgilerini öğrenmesi fazıdır.
(Hayz), dokuz yaşını doldurmuş sıhhatli bir kızm âdet zemanı son gününden onbeş gün geçmiş olan önünden çıkan kana denir. Beyâzdan başka her renge ve buu nık olana hayz kanı denir. Bir kız, hayz görmeğe başlaym^j (bâliğa) olur. Ya’ni kadın olur. Kan görüldüğü andan, kesildji, güne kadar olan günlerin sayısına (Âdet zemâm) denir. Âdet zemânı en çok on gündür. En az üç gündür. Şâfi’î ve Hanbeli mezheblerinde, en çoğu onbeş, en azı bir gündür.
Hayz kanının durmadan hep akması lâzım değildir. İlk görülen kan kesilip, birkaç gün sonra tekrâr görülürse, aradaki üç günden az olan temizlik, sözbirliği ile hep akdi kabûl edilir. Üç gün ve dahâ çok süren temizlik, imâm-ı Muhammedegöre, hayzın onuncu gününden önce biterse, yine kan akdi kabûl edilir. Kan akdi kabûl edilen bu temizlik günlerine (Fâad temizlik) denir. Bir gün, tam yirmidört saat demekdir. (Kiirsiifl denilen bez veyâ pamuk üzerinde, aylarca, hergün kan lekesi gören kız her ay on gün hayzlı, sonra yirmi gün istihâzalı kabul edilir. Eskiden âdeti olan böyle bir kadm ise, âdetine göre hareket eder. Bir kız, üç gün kan görüp, bir gün görmese, sonra bir gün görse, iki gün görmese, bir gün daha görüp, bir gün görmese, yine bir gün görse, bu on günün hepsi hayz olur. Her ay, bir gün kan görse, bir gün görmese, böyle on gün birer gön görüp görmese, gördüğü günlerde nemâzı ve orucu terk eder. Ertesi günlerde gusl abdesti alıp nemâzlannı kılar. (MesâiH şerhi vikâye). Üç günden, ya’nî yetmişiki sâ’atden, beş dakika bile az olan ve yeni başlıyan için on günden çok süren veyenij olmıyanlarda âdetden çok olup, on günü de aşan ve hâmile vel âyise [ihtiyârj kadınlardan ve dokuz yaşından küçük kızlardan/ gelen kanlar, hayz olmaz. Buna (İstihiza) denir Kadın ( yaşında (Ayise) olur. Adeti beş gün olan, güneşin , doğunca kan görüp onbırinci sabâhı, güneşin üçde ikisi do ken kan kesilse, ya nı on günü birkaç dakika asmıs olsa ı zemanı olan beş günden sonra gelenler, istihâza olur ’
güneşin doğma zcmanının altıda biri kadar, on günü ve on geceyi aşmışdır. On gün temâm olunca gusl edip, âdetdcn sonraki günlerde kılmadığı nemâzlan kazâ eder.tstihâza günlerinde bulunan bir kadın, idrârını tutamıyan veyâ sıksık burnu kanayan kimse gibi, özr sâhibi olur. Nemâz kılması ve oruç tutması lâzım olur ve kan gelirken dahî vaty câiz olur.tmâm-ı Muhammcdin bir kavline göre, bir kız, ömründe ilk olarak, bir gün kan görse, sonra sekiz gün görmese ve onuncu gün yine görse, on günün hepsi hayz olur. Fekat, birgün görse, dokuz gün görmese, onbirinci günü yine görse, hiçbiri hayz olmaz. Kan görülen iki gün istihâza ohır. Çünki, onuncu günden sonra görülen kandan önceki temizlik günlerinin hayz sayılmıyacağı yukarıda bildirilmişdi. Onuncu ve onbi-rinci günleri kan görürse, aradaki temizlikler de hayz sayılarak, on günü hayz, onbirinci günü istihâza olur.
İstihâza kanı, hastalık alâmetidir. Uzun zeman akması, tehlükeli olur. Tabibe mürâce’at etmek lâzım olur. Kardeş kanı (sang-dragon) denilen kırmızı sakızı toz edip, sabâh akşam birer gram su ile yutulursa, kanı keser. Günde beş gram alınabilir.
Bir kadının hayzı, çok defa her ay aynı gün sayısında olur. Burada bir ay, bir hayz başından, ikinci hayz başına kadar geçen zemandır. Her kadının kendi gün sayısını ve sâ' atini (Adetim) ezberlemesi lâzımdır. Âdet çok sene değişmez. Değişirse, yeni âdetini ezberlemelidir.
(Bahr) ve (Dürrülmüntekâ) da diyor ki, (Kan âdet zemâ-nını aşıp, on günden önce kesilince, kesildikden sonra, onbeş gün ve gece içinde hiç gelmece, aşın geldiği günlerin hayz olacağı, sözbirİiği ile bildirildi. Âdet günü değişmiş olur. Onbeş gün ve gece içinde bir kerre kan gelirse, âdetini aşmış olanlar hayz olmaz, istihâza olur, tstihâza oldukları anlaşılınca, o günlerde kılmadığı nemâzlan kazâ eder). Kesildiği nemâz vaktinin sonu yaklaşıncaya kadar beklemesi müstehâbolur. Sonra gusl edip, o vaktin ncmâzını kılar. Sonra vaty câiz olur. Bekler-1, guslü ve nemâzı kaçınrsa, nemâz vakti çıkınca, gusIsüz |ty câiz olur.
içinde, kan görülen günler arasında bulunan temizlik günleri hayz kabûl edilmekde, on günden sonraki ıstihâzalı günler ise, temiz kabûl edilmekdedir. Âdet zemanı belli oldukan sonra başlıyan onbeş gün içinde, hiç kan görülmezse veyâ kan görülmeyen bir veyâ birkaç gün varsa, bu onbeş günden sonra devâm eden veyâ başlıyan kan, yeni hayzın başlangıcı olur.
Onbeş gün içinde hiç temiz gün olmadan, kan her gün görülürse, âdetine göre hesâb olunur. Ya’nî, bir evvelki ay içindeki temizlik günü kadar temizlik ve âdeti kadar hayz kabûl edilir. Kan devâm etdiği müddetçe, böylece senelerce, hesâb ile hareket edilir. Bu arada bir defa kan kesilirse, tekrâr görüldüğü gün, yeni hayzın başlangıcı olur. Bir kız beş gün kan görse, sonra kırk gün hiç görmese, sonra her gün devâmlı görse, bu son gördüğü, yeni hayzın başlangıcı olur. Âdet zemanı beş gün, temizliği kırk gün olan kadın olur. Yeni hayzı devâmlı olduğu için, bunun ilk beş günü hayz olur. Bundan sonra kırk gün temiz, ya’nî istihâzalı kabûl edilir. Âdet zema-nını unutan kadına (Muhayyire) denir.
(Nifâs) lohusa demekdir. Nifâs zemanının azı yokdur. Kan kesildiği zeman, gusl edip nemâza başlar. Fekat, âdeti kadar gün geçmeden cimâ’ edemez. En çok zemanı kırk gündür. Kırk gün temâm olunca kan kesilmese de, gusl edip, nemâza başlar. Kırk günden sonra gelen kan, istihâza olur. Birinci çocuğunda, yirmibeş günde temizlenen kadınm âdeti, yirmibeş gün olur. Bu kadının ikinci çocuğunda kan, kırkbeş gün gelse, nifâsı yirmişbeş gün sayılıp, yirmi günü istihâza olur. Yirmi günlük nemâzlannı kazâ eder. O hâlde nifâs gününü de ezberlemek lâzımdır. İkinci çocukda kan, kırk günden önce, meselâ otuz beş günde kesilirse, bunun hepsi nifâs olur ve âdeti yirmişbeş günden, otuzbeş güne değişmiş olur.
Ramezânda, sahûrdan [ya’nî fecrden] sonra, hayzdan veyâ nifâsdan kesilen, o gün yimez içmez. Fekat, o günü kazâ eder. Hayz ve nifâs sahûrdan sonra başlarsa, ikindiden sonra da olsa, o gün yiyip içer.
Hayz günlerinde nemâz, oruç, câmi’ içine girmek. Kur’ ,ân-ı kerîm okumak ve tutmak, tavâf, cimâ’ harâm olur. Oruc-in kazâ eder. Nemâzları kazâ etmez. Nemâzlan afv olur. Her lâz vaktinde abdest alıp, seccâdesi üzerinde, o nemâzı kıla-kadar zeman oturup tesbîh okursa, en iyi kılmış olduğu bir nâzın sevâbını kazanır.ncmâzı kılar vc önce kılmadıklarını kazâ eder o dıkdan sonra kan yine gelirse, nemâz kılmaz YineT*"^ vakt sonuna doğru yalnız abdest alıp, o ncmâzı kılar veî'l'^ dıkları varsa kazâ eder. Üç gün temâm oluncıya kadar^Sü^ vaoar. Fekat eusl etse bile vatv halâl nlma7
caya kadar bekler. Sonra, gusl ermeden yaln,r”S^ nemazı kılar ve önce kılmaHıL-iarKan gelmesi üç günü geçdi ise, âdetden önce kcsılm âdet zemanı geçinceye kadar, gusl etse bile, vaty halâl olm^’ Fekat nemâz vakti sonuna kadar kan lekesi görmezse, edip o nemâzı kılar. Kılmadıklannı kazâ etmez. Oruç tutar Kan lekesi görmediği gün, yeni âdetinin sonu olur. Fekat, kan yine başlarsa, nemâzı bırakır. Tutmuş olduğu orucu Ramezân. dan sonra kazâ eder. Kan durursa, yine nemâz vaktinin sonuna yakın gusl edip, nemâzını kılar. Oruç tutaf. On günç kadar böyle devâm eder. On günden sonra, kan görse de kılar ve gusiden önce vaty halâl olur. Fekat vatydan önce ^sl abdesti almak müstehab olur. Fecr doğmadan önce kan kesilse fecrin doğmasma, yalnız gusl abdesti alıp elbisesini giyecek kadar zeman olur da, Allahü ekber diyecek kadar fazla zeman kalmazsa, o günün orucunu tutar. Fekat, yatsıyı kazâ etmesi lâzım olmaz. Tekbîri söyliyecek kadar da zeman olursa, yatsıyı kazâ etmesi de lâzım olur. İftârdan önce hayz başlarsa, orucu bozulur. Ramezândan sonra kazâ eder. Nemâz içinde hayz başlarsa, nemâzı bozulur. Temizlenince farz nemâzı kazâ etmez. Nâfîleyi kazâ eder. Fecr doğdukdan sonra, uyanmca kürsüfünde kan lekesi gören, o anda hayzlı olur. Uyanmca, kürsüfünü temiz gören, yatarken hayzdan kurtulmuşdur. İkisine de yatsıyı kılmak farzdır. Çünki, nemâzın farz olması, vaktinin son dakikasında temiz olmağa bağlıdır. Vakt nema-zını kılmadan önce hayz gören, bu nemâzı kazâ etmez.
İki hayz arasında en az onbeş gün temizlik bulunması lâzımdır. Onbeş veyâ dahâ çok gün ve gecede hiç kan gelmezse, önceki vc sonraki kanların başka iki hayz olacakları söz birlijl ile bildirildi. Kan on günden önce kesilip, âdet zemânmın değişip değişmediği anlaşıldıkdan sonra, bu âdet zemanınd; sonra onbeş gün geçmeden görülen kanlar fîstıhâza^ nlnrl hayz olmazlar. Onbeş gün sayüırken, arada bulunan istihâ günler de temiz sayılırlar. Bu istihâzalı günlere muL^t lik) günlen denir.(Cevhere) kitabında buyuruyor ki, (Kadının, hayz batlaH ğını kocasına bildirmesi lâzımdır. Kocası sorunca bildin^» büyük günâh olur. Temiz iken, hayz başladı demesi de büv^’ günâhdır. Peygambenmiz «sallallahü aleyhi ve sellem. (H,^ zın başladığını ve bittiğini kocasından saklıyan kadın mel’ûnduri buyurdu. Hayz hâlinde de, temiz iken de kadına dübüründen yaklaşmak harâmdır. Büyük günâhdır). Zevcesine böyle yapan mel’ûndur. Puştluk, ya’nî oğlan kirletmek dahâ büyük günâh-dır. Buna (Livâta) denir. Enbiyâ sûresinde, livâtaya, (Habs işdir) buyuruyor. Kâdî-zâdenin, (Birgivî) şerhinde, Peygamberimiz «sallallahü aleyhi ve sellem» (Lût kavmi gibi livâtayapan-lan, suç üstü yakalarsanız, ikisini de öldürünüz!) buyurdu. Ba’zı âlimler, yapanı da, yapılanı da ateşde yakmalıdır dedi.Akşam, sabâh Âmentüyü okuyarak îmânını yeniden tâzele! Âmentü, îmânın altı şartını bildirmekdedir. Âmcn-tünün ma’nâsını da ezberle ve çoluk çocuğuna da ezberlet! Çünki, ne zeman öleceğiniz belli değildir. Dâimâ kelime-itcv-hîd oku ve inanılması lâzım gelen altı şeyi iyi öğren ye tasdîk ve ikrâr eyle ve onlara da öğret! Bunları bilmiyenlerin îmânı gider. (Mürted) olur.Peygamberimiz «aleyhisselâm» buyurdu ki, (Bir kimse bir müslimânı islâmiyyete muhalif işden doğru yola teşvik ederek ikiz eylerse, kıyâmet gününde Hak teâlâ hazretleri, o kimseyi peygamberlerle berâber haşreder).
Bir müslimânı islâmiyyete muhâlif işden vazgeçirmeğe (Nehy-i anil münker) denir.
Bir müslimâna Allahü teâlânın emrini öğretmeğe ve yap-dırmağa (Emr-i bil maVûf) denir. Emr-i ma’rûf ve nehy-i münker çok sevâbdır. (Vicdanlara tecavüz etmemeli, Evliyâlar kimseye karışmazdı) diyenler var. Imâm-ı Rabbânînin mahdûm-i mü-kerremi olan kayyûm-i Rabbânî, Halîfe-i İlâhî allâme-i nâ müte-nâhî Muhammed Ma’sûm **kaddesallahü sırrehül azîz” 1079 j (m. 16671 senesinde vefât etmişdir. Bu büyük âlim, üç cild mektû-1 bâtının birinci cildi yirmidokuzuncu mektubunda böyle söyliyen-/ lere çok güzel cevâb vermekdedir. Bu mektubun (Seâdet-i ebediyye) ilmihâl kitabında mevcûddur.
Hasu iyi olunca, ağzınm tadını alan melek, yavaş yavaş gen\‘e \*enr. Kuv'vetini alan melek de, geriye verir. Günâhlannı alan meleğe gelince, bu, Allahü teâlâya sorar. Bu günâhı ne yapayım? Allahü teâlâ buyurur ki, (Benim rahmetim gazabıma «e^ac elmişdir. Binâenaleyh, hasta kulumun günâhını afv eyledim.) Hastalık, derd, keder, günâhlan götürmez. Bu acılara sabr etmek, günâhlan götürür.
Sana iyilik yapana iyilik yap, fenâlık yapanı, zulm edeni afv eyle, onlara nasihat et? Sapık inançlı, fenâ huylu kimselerden kaç? Onunla arkadaşlık yapma?
 Ey Oğul? Sultân-ı enbiyâ «sallallahü aleyhi ve sellem» Ebû Hüreyreye buyurdu ki, (Hastanm hâlini sormak içim iki kilometre git, küs olan kimseleri barışdırmak için dört kilometre yürü, altı kilometre de, bir din kardeşini ziyâret etmek içim git, bu kadar da, ilm adammdan bir mesele öğrenmek için gitk (Bir mil iki kilometredir].
Her insana elinden geldiği kadar iyilik et? Müsli-minlann ilm ve ibâdetlerine yardım et? En büyük yardım, onlara Ehl-i sünnet i'tikâdını, halâllan , harâmlan, farzlan öğretmek ve hâtırlatmakdır. Bunları Allah nzâsı için yap? Resûlullah «sallallahü aleyhi ve sellem» buyurdu ki, (Allahü teâlâya Cebrâil aleyhisselâm gibi ibâdet etseniz, müzminleri. Allak içil sevmedikçe ve kâfirlere ve mürtedlere, Allah için düş-¦anük etmedikçe, hiç birisi kabûl olmaz.) Allahü teâlânın en çok sevdiği ibâdet, hubb-i fıllâh ve buğz-i fülâhdır. Ya’nî müsli-mânlan serip, onlara yardım ve hayr düâ etmek ve din-i islâmı beğenmeyenlere, islâmiyyete aldırış etmeyenlere kalb ile düşmanlık ve îmâna, hidâyete kavuşmaları için düâ etmekdır.
Peygamberimiz ««aleyhisselâmbuyurdu ki, (Yâ Ebâ Hireyre! Benim ile arş gölgesinde gölgelenmek istersen, her gün |riz kerre salevât-ı şerife getir! Mahşerde benim havzımdan . istersen, müZmin kardeşinle üç günden fazla dargın durma! kat, şerâk [veyâ diğer alkollü içkileri] içen ve harâm yiyenler konuşma, kendini onlardan çek!)
İslâm bilgileri ikiye ayrılmışın Din bilgileri ve fcnbılaL ridir. Önce din, sonra fen bilgilerini öğrenmek lâzımdır*^
Rivâyet olunur ki, imâm-ı Ahmed ibni Hanbclın (154. 242 Bağdaddadır] yanına gelip ondan nasihat isteyen bir kim-şeye şöyle nasihat etmiŞir:
Hak teâlâ hazretleri senin ve bütün âlemin rızkına kefil, dir. Rızk için [elinden geldiği kadar çalışdıkdan sonra]dûşfe. meğc hiç lüzûm yokdur. Çünki, Hak teâlâ tarafından böiun rızklar taksim cdilmişdir. Hissene düşen rızkı arayıp bulunun Bir sadakanın yerine on misli ile mukabele edildıkden loora, câhil olmağa hâcet yokdur. Cehennem azâbı hak oldukdan sonra, günâh işlemeğe cesâret hiç olur mu? Bütün işler, Hak teâlânın takdiri iledir. Sen fakir olup, başkalannın zenginliğine canının sıkılmasının ne fâidesi olur?).
Bunları dinleyip kabûl eden kimseye, nasihat olarak bunlar yeter, dinlemeyenlere bunun gibi bin dürlü nasihat eylcıcn fâide vermez. Çünki nasihatların hemen hepsi bunların içinde toplanmış u
Resûlullah -sallallahü aleyhi ve sellem» buyurdu kı, (Hak teâlâ hazretleri, bir kuluna rızkı az verse, o kul ağlayş bağumasa ve böylelikle fakirliğine sabreylese, Hak teâlâ hazretleri, meleklerine karşı, bu kul ile iftihâr eyler ve buyurur ki, ey benim meleklerim! Sizler şâbid olun, bu kulumun her bir lokmı-una Cetmet-i aMâda bir köşk ve bir derece ihsân eylerim).
İnsanlara dâimâ iyi muâmelcdc bulun! Gördüğü*i küçük büyük her müslimâna müslimân selâmı ver! İnsanlaıf iyi 8®Çİn ki, öldükden sonra seni yâd etsinler ve hayr dül 1 anamlar. Bir kimse, bir mü’min kardeşine (SelâmünaJeyfci diyerek müslimân selâmı verse, on sevâb yazılır (Fsselâı aleyköm ve rahmetullab) derse, yirmi sevâb yazılır (Ve aieykâ-selâm) diye cevâb verene, on sevâb yazılır. Selâm verene, cevl vermek farzdır.
Mcrfikılfelâh) da, ncmâzın müfsidlcrinc başlamadan diyor kı, (Başı vcyâ bedeni eğerek selâm vermek mekrûhdur. Yalnız el ile selâm vermek de, eli başına kaldırarak vermek de mekrûhdur. Ağız ile ve el ile birlikde vermek mekrûh değildir. Gelen büyüğe karşı ayağa kalkmak, gelen böyle yapılmasını sevmezse, mekrûh değildir. Severse, kendisine mekrûh olur. Şerrinden korkup kalkana mekrûh olmaz. Giderken kalkmak da böyledir. Âlimin ve âdil sultanın, ananın, babanın elleri öpülür).
 İşlerinde acele etme ve hemen karar verme! Acele ile verilen kararlara şeytan karışır. Hadîs-i şerîfde (Acele şeytandandır. Teenni Rahmandandır.) buyuruldu. Nefsin istediği birşey hâtırına gelince, şeytan, (fırsatı kaçırma, hemen yap) der. O da, yapar. Allahu teâlâdan kafbe gelen ilhâma uyan kimse ise, o şeyi yapmakdan Allah râzı olurmu der. Sevâbmı, günâhmı olacağını düşünür. Günâh değil ise, yapar. Böylece, teennî etmiş, ya’nî acele elmemiş olur. Yalnız beş yerde acele etmek lâzımdır:
tnaanlar araauMİa ma’leıef bir haaalık hUM |ria |tvhe< faıâlı|ındaıı kendini çok koru? (Oıyber. bir mâıtmâm fifli fualhtarıaı ve açık kuaûrlartm arkaaında* draarktkf PervİBiaca ra âfiklre yapılan gOnlhlwrabdk^ dini Kırmak. afiQ&hnaânlı|ı dcfışdırBiek aieyealan çıkarmak fnber dridd» Buolan mOaUaOnlarakah««^ Ûrund»). Gıybet yapıa*kl*,filnihl*rw*ıldıt»pk.tcHlfcd mmkvotm. Prvfaaıbcnaaz akeyrKariiın» buyurdu kı, ICşka yapraak. rdiira a<v Mr fiaİİıda).
Sakal yalaa yere ynaiactara* ZaiyalaaytreyaP adaairaiB aakı kanla (YeaıİB kakktnda. arabça ilalk»^ HiaPyya» ra lOrtçe <be*i*4 akadhye) kaiMraaidi | i löılmB ycaka etarak oldutu ra kaafiı I OHa bidadanşda ) Yatraı yara lafalak I Naeıl aaa. 6yle »ûrtB! Saade oâmyraı bir ıryı ara ^ 1 kcndaıe bdtaâa rylıaıı Peypaabenaat m elaaa. kayarda kı. (kaadka âlira fdaiaraa râidiUr. Cı
WmMtBir müsJimânın lybmı meydâna çıkarmağa çalışma, kimsenin gizil hâllerini araşdırma! Peygamberimiz «aJeyhisselâm** buyurdu kı. (MiVâc gecesi bir takım insanlar gördüm ki, çok fecF ve elim bir şekJde kendi kendilerine azib derler. Cebrâil aleyhisselâma sonlum ki, yâ Cebrâil, bunların günâhı nedir? Niçin böyle kendi kendilerine azâb ederler? Cebrâil aleyhisselâm dedi ki, bunlar başkalarının ayblannı meydana çıkaranlardır).
Mûsâ aleyhisselâm Tûr-i Sînâ'da Hak teâlâya sordu ki, (Yâ Rabbî başkalannın ayblannı meydana çıkaranlann cezası nedir?) Hak teâlâ buyurdu ki, (Tevbesiz giderlerse, yerleri Cehennemdir).
Imâm-ı Gazali «nıhmetuUahi aleyhi bârî»» hazretleri buyuruyor ki, günâhlann büyüğü üç dânedir. Bunlardan kendini sakın! Bunlar:
1) Bahıliikdir, 2) Hased yapmakdır, 3) Riyâdır.
Bahîl, hasis, cimri demekdir. Babilik şudur ki, bir kimse bu' iş ipn sana muhtâc olur da sen kıskanıp,o şeyi ona öğretmezsin. [Bahîllerin en fenâsı müslimânlara emr-i ma’rûf ve nehy-i mün-ker yapmıyanlardır. Onlara dinlerini öğretmiyenlerdir. Veyâ yanlış öğretenlerdir.]. Peygamberimiz «aleyhisselâm» buyurur kı, (Bahîl olanlar, her ne kadar zâhid olsalar da Cennete giremezler).
Hased ise, bir kimsenin hayrlı bir işi veyâ evi, malı, mülkü, ilmi olsa, o kimseden bunların gitmesini, onda olmayıp, kendinde olmasını istemekdir. [Onda olduğu gibi kendisinde de olmasını istemek hased olmaz. Buna gıpta etmek, imrenmek denir. Günâh değildir].
Suitân-ı enbiyâ «sallallahü aleyhi ve sellem» buyurdu ki: (Hased, ateşin odunu yidiği gibi, hasenâtı [ya*ni iyilikleri] yer).
Riyâ ise, nemâz, oruç, sadaka ve yol, cami’î şerif yapdır-mak gibi havrlı amelleri, insanlar görsün de beğensinler diye yapmakdır. İşte böyle bir maksadla yapılan işlerin hepsi riyâ faslına dâhildir. Riyâ, küçük şirkdir. Tevbe etmedikçe, kat’ afv olunmaz. İlmi ile amel etmemek, amelinde salâh ve olmamak ve din âlimlerine, ibâdet edenlere, ezâna, mübâ-günlere kıymet vermemek de şakâvet alâmetidir.
196 — Ey Oğul! Şakilerin alâmeti sende bulunmasm! Bu tlerin evveli, zulm etmekdir. Zulm üç kısmdır:
apmamîV dır. Farzlan, vazife kabûl etmiyenler kâfir olur. Vazife bilin tenbcllikle yapmıyanlar, ya’nî kazâ etmek, ödemek fikrini olanlar, Hanefî mezhebinde, kâfir olmaz. Fekat en büyük günâh olur.
 Hak teâlânın men’etdiğini, ya’nî harâmlan yapmak-dır. Harâmdan kaçmağı vazîfe bildiği hâlde, nefsine uyarak yapan ve sonra üzülenler kâfir olmaz. Harâm işleyen müsli-mânlara (fâsık), âsî denir. Harâm işlemiyenlere (sâlih), müttekî denir. İttikânın, ya’nî harâmdan kaçmanın sevâbi; farzlan yapmanın sevâbmdan dahâ fazladır. Farzları yapmamanın günâhı, harâm işlemek günâhından dahâ çokdur. Harâmlann mikdârı çok değildir. Meselâ, adam öldürmek, zinâ etmek, kadınların, kızların başları, kolları, bacaklan açık sokağa çık-malan, hırsızlık, yalan, içki içmek, kumar oynamak, altın, gümüş kullanmak, erkeklere de kadınlara da harâmdır. Yalnız ev içinde süs için takmak kadınlara câizdir. Erkeklere yalnız gümüş yüzük câizdir. Gümüşden başka yüzük, erkeklere harâmdır.
Altın dişe gelince, derin âlim Abdülhakîm Efendi «rah-metullahi aleyh» hazretleri buyurdu ki, sallanan dişleri altmtel ile bağlamak, îmâm-ı Muhammede göre câizdir. İmâm-ıa-zam «radıyallahü anh» ise altın ile câiz olmadığını ictihâd buyurmuşdur. tmâm-ı Yûsüf, bir rivâyetde imâm-ı Muham-med iledir ve ulemâ, imâmeyn kavli ile fetvâ vererek, sallanan dişi altınla bağlamağa cevâz verilmişdir. Eshâb-ı kirâmdan Arfece bin Sa’da, altın burun takmasına izn-i nebevî südûrunu, tmâm-ı a’zam yalnız Arfeceye mahsûsdur demişdir. Nitekim/ Zübeyr ve Abdürrahman için, ipek giymelerine izn sâd™ olnıuşdu ve yalnız bunlara mahsûsdur, demişdir. Fekat fetvâJ İmâm-ı Muhammed kavli Üe olup, sallanan dişleri altın-tel iM bağlamak, altm sun’î diş yapmak câiz görülmekdedir. 1 Sallanan dişleri bağlayan altm teller ve protez dcnilenj müteharrik dişler, gusl abdestı alırken çıkarılabilmektedirJ tmâmlann bu ayrılığı, bağlayan telin altından olup olmanîlsuı? dandır. Yoksa gusl abdesti bahsinde bütün im3o ^ tefıkdır. Ya’nî, altın, gümüş ve
fetvâ, bu kitâbın 1299 yılında yapılan birinci baskısında yok-dur. ittihatçılar 7emanındal« câhiller, dînini kayırmıyanlar tarafından uydurulmuş ve kitâba sonradan sokuşdurulmuş-dur. Çünki, Hayrullah efendi 1294 de şeyhul - islâmlıkdan ayrılmışdır. Böyle uydurma fetvalara aldanmamalıdır. (Misbâhul-felâh) da diyor ki: (Mum, sakız, katı çamur gibi birşey, vücûdün bir kısmını örtmüş veya herhangi birşey, diş kovuğunu doldurmuş bulunup da, yıkandığı zeman, altına su geçmezse, gusl tamam olmaz). (Mecmûa-i Zühdiyye) de diyor ki, (Gerek az, gerek çok, dişlerin arasında kalan yemek kırıntısı, katı hamur gibi olup da, suni geprmezse, gusle mâni’ dir. (Halebî) de de böyle yazılıdır).(Ibııi Abîdîn) diyor ki: (Dişlerin arasında veyâ çukurunda kalan yemekler, katı olup, altına su geçmezse, gusl abdesti câiz olmaz). Görülüyor ki, Hanefi mezhebinde guslün sahih olması için, dişlere ve diş çukuruna suyun ulaşması lâzımdır.
insanı birşey yapmağa zorlıyan semâvî sebebe ya’nî insanın elinde olmıyan sebebe (Zarûret) denir. Islâmiyyetin emr ve yasak etmesi ve şiddetli ağrı ve bir uzvun yâhud hayâtın telef olmak tehlükesi ve başka birşey yapamamak mecbûriyyeti hep " ^ zarûretdir. Bir farzı yapmanın veyâ bir harâmdan sakınmanın imkânsız veyâ meşakkatli, güç olmasına (Haraç) denir. Allahü ^teâlânın emrlerine ve yasaklarına, (Ahkâm-ı islâmiyye) denir, ıkâm-ı islâmiyyeden bir hükm yapılacağı zeman, ya’nî bir ri yaparken veyâ bir yasak işi yapmakdan sakınırken, kendi Mezhebinin âlimlerinin meşhûr olan, seçilmiş olan sözlerine ulur. Bu sözlerine uymakda haraç olursa, seçilmemiş, za’îf İcrinc uyulur. Buna uymakda da haraç olursa, bu hükm.
başka mezhebi taklîd ederek yapılır Başka m. u etmekde de, haraç olursa, haraca sebeb olan seSf sında zarûret bulunup bulunmadığına bakılır Zaruri nursa, o farzı terk etmesi veyâ harâmı zarûret mikdânîfı câız olur. Zarûret yoksa veyâ zarûret ile birkaç şey yanS^ ve bunlardan birini yapmağı seçmek mümkin olur vc bulunanı seçerse, farzı terk etmesi veyâ harâmı işlemesi? olmaz. Haraca sebeb olan şeyi yapmaması lâzım olur. ^ Kaplama, dolgu bulunan dişin altını ıslatmakda haraç olduğu meydandadır. Bu haracdan kurtulmak için, hanefi mezhebinde ikinci bir yol da yokdur. Bunun için, şâfı’î mezhe-bini taklîd etmek îcâb etmekdedir. Taklîd etmek mümkin olduğu için zarûret bulunup bulunmadığını araşdırmağa lüzûm yokdur. Şâfi’î mezhebini taklîd mümkin olmasaydı, zarûret bulunması, o zeman araşdırılırdı. Bunun için, dolgu veyâ kaplama yapdırmak istiyenin, (Mezhebler, Allahüteâlânın rahmetidir) hadîs-i şerîfine dayanarak, Şâfi’î mezhebini taklid etmesi lâzım olur. Bunun için de, gusl ederken ve abdest alırken ve nemâza dururken veyâ unutulursa, nemâzdan sonra, niyye-tin farz olduğunu bilerek, Şâfi’î mezhebini taklîd ediyorum diye kalbinden niyyet edilir. Böyle, Şâfi’î mezhebini taklîd eden kimsenin guslü, abdesti ve nemâzı Şâfi’î mezhebine göre sahih olmalı, derisi, mahrem olan onsekiz kadından başka bir kadının derisine değince ve elinin içi, kendi kaba ^yret yerine değince, tekrâr nemâz abdesti almalıdır. Çünki, Şâfi’îde bunlarla abdest bozulur. İmâm arkasında Fâtiha okuması da lâzımdır. Üstünde, bedeninde, ayaklarını ve başını koyduğu yerde çok az necâ-set bulunmaması da lâzımdır. Alkol karışık sıvılar necs olup olmadığını öğrenmek için, 369. cu sahîfeye bakınız! ı
Bu satırları, kaplama vc dolgusu olan Hanefîlerin guslleri-nin sahih olması için yazıyoruz. Bunlara kolaylık göstermek istiyoruz. Kaplama veyâ dolgulu dişi bulunan imâma uymayı- 1 nız da demiyoruz. Zarûret olunca veyâ zarûretsiz yapılan bir-şeyden dolayı, kendi mezhebine göre yapılmasında haraç bulunan bir ibâdeti, başka mezhebi taklîd ederek yapmak lâzım olduğu, fjbni Âbidin) de, Tahtâvınin (Merâkılfelâh şerhi) dc vc türkçe (Nl’met-i İslâm) kitâbında ve molla Halil Es’ irdînin (Ma’fiivât) kitâbında vc şerhinde açıkça yazılıdır rlW Abidîn) imâmlıgı anlatırken diyor ki, (Başka mezhebdeki imama uymanın sahih olması için,
uymak sahih olmaz. Kendi mezhebindeki cemâ’at varken, başka mezhebdeki imâma uymak mekrûh olur. Yoksa, yalnız kılmakdan efdal olur. Ba*zı âlimler diyor ki, imâmm kendi mezhebine göre nemâzı sahih ise, başka mezhebdekinin buna uyması sahih olur). Tahtâvî’nin (Merâkılfelâh) hâşiyesinde de böyle yazılıdır. Fıkh âlimlerinin bu sözlerinden anlaşılıyor ki, kaplaması veyâ dolgusu olmıyan hanefînin, kaplaması veyâ dolgusu olan imâma uymasınm sahih olup olmaması üzerinde iki kavi vardır. Birinci kavle göre, sahih olmamakdadır. İkinci kavle göre, imâm sâlih ise ve şâfl’i mezhebini taklid ediyorsa, buna uyması sahih olur. Şâfı’iyi taklid etmediği bilinmedikçe, kaplaması, dolgusu olmıyan hanefHer de, bu imâma uymalıdır. Buna, şâfî’iyi taklid edip etmediğini sormak, tecessüs etmek câiz değildir. Hanefi imâmın, kaplama veyâ dolgusu olmasa da, şâfi’i mezhebine de uymasmın lâzım olduğu, (Dürrülmuh-târ) da ve (Merâkılfelâh) da yazılıdır. Haraç olduğu zeman, za’if olan kavi ile amel etmenin evlâ olduğu yukanda bildiril-mişdi. (Hadîka) da, fitne bahsinde de yazılıdır. Mezheblere kıymet vermiyen, dört mezhebden birine uymıyan kimsenin (Bid'at sâhibi) bir sapık veyâ mürted olduğu anlaşılır. Her ikisinin de nemâzları sahih olmadığı için, ikisine de uymak sahih olmaz.İbâdetlerini bilerek ve fıkh kitâblanna uygun olarak yapmak isteyen genç müslimân kardeşlerimizin çeşidli süâlleri ile karşılaşıyoruz. Mu’teber fıkh kitâblarından çıkardığımız ccvâblan kendilerine bildirerek, hayrlı düâlarını alıyor, bu temiz kalblerden çıkan düâlan, dünyâ ve âhiret se’âdetimiz için biricik sebeb biliyoruz. Süâllerin çoğu, sapık ve mezhebsiz din adamlannın yazdıklan din kitâblanndaki yazılar üzerinde olmakdadır. Câhil kimselerin din adamı olarak ortaya çıkıp, kendi kısa akllan ve düşünceleri ile yazdıklan din kitâblan da bunlar arasındadır. Karşılaşdığımız bir süâlden anladığımıza göre vâızın biri, kaplama diş meselesini ele almış, bu konuda ilmi tedkîkler yapdığmı söyliyerek, elde etdiği vesikaları şöyle sıralamış:
 (Gusl edecek kimsenin ağzındaki dişler kaplatılmış
doldurulmuşsa, hükm bunun üzerine intikâl eder. Bunların yıkanması ile gusl temâm olur. Yara ve sargı üzerine, mesh iz olup, hükm bunların üzerine intikal etmekle, sâdece üzerinin mesh edilmesinin kâfi gelmesine benzemekdedir. Yara-ın üzerindeki sargıyı söküp altını yıkamak mecbûriyyeti dığı gibidir) demiş.
Bu yazı, bu hükm temâmcn yanlışdır. İlmî deöil inHîn; uydurmadır. Bunun doğrusu fıkh kitâblarında rSjei? t Abidîndc şöyledir: (Yara, kırık, çıkık, şişik, ağrı bulunan veri vcyâ buralara konan ilâcı vcyâ sarılmış olan sargıyı çıkann altındaki deriyi yıkamak farzdır. Soğuk su ile yıkamak zarar verirse, sıcak su ile yıkar. Bu da zarar verirse, yara üzerini mesh eder. Etrâfındaki sağlam deriyi yıkar. Etrâfını yıkamak yaraya zarar verirse, etrâfını da mesh eder. Bu da zarar verirse, ancak o zeman sargı üzerine mesh etmek câiz olur. Ya’nî, ancak o zeman, hükm sargı üzerine intikal eder. Hükm sargı üzerine intikal edince, sargı üzerini mesh eder. Sağlam derisi üzerindeki sargılann ve aradaki sargısız olan sağlam deri kısmlannın çoğu üzerine mesh eder. Böyle yapmak, abdestde ve gusidc aynıdır. Sargıyı çözmek, çıkarmak, yara iyi oldukdan sonra bile, yaraya veyâ etrâfına zarar verirse, ya’nî yaranın kanamasına, akmasına, yaranın artmasına veyâ dayanamıyacak kadar ağrı, sızı husûlüne sebeb olursa yâhud tekrâr bağlıyamaz ve bağlıyacak kimse bulamazsa, sargıyı çözmez. Üzerini mesh eder. Ayak çatlağına konan merhem [ve yara üzerine konulan flaster, kollodyum gibi şeyler ve yara üzerinde hâsıl olan kabuk] de sargı gibidirler. Bunları kaldırmakda zarar olunca, üzerleri yıkanır. Yıkamak zarar verirse mesh edilir. Mesh de zarar verirse, terk edilir. Sargı, merhem, yaranın iyi olmasından sonra düşerlerse, üzerlerine yapılmış olan mesh bâtıl olur. Yara üzerini yıkamak lâzım olur).
Görülüyor ki, dişdeki dolgunun, kaplamanın üzerlerini yıkamak, sargı üzerine mesh etmek gibi değildir. Çünki, sargı ve benzerleri, yara üzerine zarûret ile konulmuşdur. Başka mezhebi taklîd de mümkin değildir. Ağrı yapan dişi çıkarmağı, protez yapdırmağı ise, kendisi istememiş, dolgu veyâ kaplama yapılmasını istemiş, dolgu vcyâ kaplama yapılmasında, zarûret olmamışdır. Zarûret olmadan yapılan şeyi zarûret ile yapılan şeye benzetmek doğru değildir.
Abdestde yüzü yıkamak farz olduğu hâlde, sakalı sık olan kimsenin, sakalının üzerini yıkamasının kâfi geldiği ve sakalının diplerini yıkamak mecbûriyycti olmadığı gibi, kaplanmış dişin altını yıkamak icâb etmez) imiş.
Bu sözü dc, fıkh kitâblarınm beyanlanıu yanlış anladıfenı göstenyor. Bakınız (Mecma'ul-enhUr) de ne diyor- (Sahih olan rivâyete göre, abdestde sakalın üzerini yıkamak farzdır Çünki, vechi yıkamak emr olundu. Sakalı sık olanda, yüzün
elisi vcch olmakdan çıkmışdır. Vcch karşıdaki insan bakınca, insanın yüzünden gördüğü yer demekdir. Sakalı sık olanın, derisi değil, bu deri üzerindeki sakal görünür. Bunun için, abdest alırken, deri üzerini değil, sakal üzerini vıkamak farz* dır). (DürrüJmün(eka) da diyor ki, (İmâm-ı a'zamdan gelen zihir rivâyete göre, yüz hizasında olan sık sakalın üzerini yıkamak farzdır. Fetvâ da böyledir. Çeneden sarkan sakalı yıkamak ve mesh etmek farz değildir. Yüzü üç kerre yıkadık* dan sonra parmaklan, aşağıdan yukan doğru sokarak, sarkan sakalı hilallamak sünnetdir. Se>xek sakalın altmdaki görünen deriyi yıkamak farzdır. Yukandaki söz sâhibinin bu sakat kıyâsına göre, aodest alırken sık olan sakalın yalnız üzerini vıkamak kâfi olduğu için, guside de, sakalın yalnız üzerini yıkamak kâfi olup, sakal diplerini ve sık sakal altındaki derivi vıkamak lâzım olmıyacakdır. Hâlbuki, hakikat böyle değildir. Guside sık sakalın da altındaki derinin yıkanmasınm farz olduğu fıkh kıiâblannda açıkça yazılıdu-. Meselâ, (Merâkılfe-lâh) da ve bunun türkçe terccmesi olan (Ni*met-i İslâm) da, guslü anlatırken diyor ki, (sakalı sık olsa da, sakalın aralannı ve altındaki deriyi yıkamak farzdır). Guside sakalı yıkamak, abdestde sakalı yıkamağa benzetilemeyince, guside dişleri vıkamak, abdestde sakalı yıkamağa nasıl benzetilebilir? Yukandaki söz, söz sâhibinin ilmi değil, hissi konuşduğunu gösteri* yor. Bu sapık mantığına uyarak, guside sakalının altını yıkamamış ise, hem kendisinin, hem de buna inanan müslimân* Unn gusl abdesıleri ve nemâzlan sahih olmamışdır. Hepsinin nemâzlannı kazâ etmeleri lâzım olur. (Diş de vücûddan bir uzvdur. Bu uzvun telef olmaması için, zarûrete binâen dişi doldurtmak ve kaplatmak câiz-dir) demiş. Sanki başkaları, çürük dişi doldurtmak ve kaplatmak câiz değildir diyormuş gibi, böyle söylemiş. Evet biz de, çürük dişi doldurtmak ve kaplatmak câiûlir diyoruz. Fekat, Hanefi mezhebi âlimlerinin fıkh kitâblannda biWrdik-Icrine uymak da lâzım olduğunu ve bunun kolay yolunu kitâb-lardan bularak açıklıyoruz.
traâm-ı Muhammede göre, sallanan dişleri altın tel bağlatmak, düşen ve çıkarılan diş yerine altın diş takmak zdir. Fetvâ da böyledir. Dişleri altın ile kaplamada imâm-ı olamıyacağının bir vesikasıdır. Sorarız bu sö7 İmâm-ı Muhammcdin düşen ve çıkanlan dis vlT takmak câizdir dediğini hangi kitâbda okumuş^ kıtâbda! Imâm-ı Muhammed, sallanan vcyâ düşün yerme konan dişi altın tel ile de bağlamak câiz olur d (Tatarhâniyye) fetvâsında, dişi düşen, imâm-ı Muham^‘' göre altından diş kor demesi, imâm-ı Muhammcdin alimTf^ bağlamak câiz olur dediği içindir. Bu fetvâda bildirilen ı diş, kaplama ve dolgu değüdir. Tel ile yanındaki dişlere bafl makdadır. Sökülüp çıkanlan dişin yerine altın vcyâ başka deden konulmuş protez denilen sun’î müteharrik diş gj^j gusidc çıkanlabilmekdedir. Altına su sızacağı için çıkamiafa bile lüzûm yokdur. Bu yüce imâmın söylemediği sözü, söyledi demek bir din adamına yakışır mı? Söylenmemiş bir söze uya-rak amel edilir demek, havanda hava dövmek gibi olmaz mı?
Kaplama ve dolgusu olanlann abdestde ve gusidc Şâfı’î mezhebini taklîd etmelerine lüzûm yokdur. Zîrâimâm-ı Muhammedin cevâzı vardır) demiş.
Kaplama ve dolgusu olanın Hanefî mezhebinde ^slü sahih olmadığı için, abdestde ve guside (Şâfi’î mezhebini taklide niyyet etmesi) lâzımdır diyoruz. Çünki, Hanefî mezhebi âlimleri, (Zarûret olsa da, olmasa da, farza mâni’ olan şeyi yapan kimse, başka mezhebe uyarak, bu farzı terk edebilir) demişlerdir. Bu fevtânm muhtâr olduğu, İbni Âbidînde, nemâz vaktleri sonunda yazılıdır. Buna uyarak, birçok işin yapılmasına izn vermişlerdir. Bu fetvâ, Hanefi mezhebinde olanların diş kaplatmalarına ve doldurtmalarına da izn vermekdedir. İmâm-ı Muhammed, diş kapla-tanların gusl abdestleri sahih olur demedi. Sallanan dişleri gümüş tel ile bağlamak câiz olduğu gibi, altın tel ile de bağlamak câiz olur dedi. Çünki, bağlanan diş ağzı yıkarken çıkarılabilir. Altına su sızacağı için çıkarmağa lüzûm da olmaz. İmâm-ı Muhammed, kaplama dişi Dianın gusl abdesti câiz olur dedi demek, bu yüce imâma iftirâ olur ve müslimânlan aldatmak olur.
Kaplama ve dolgusu olanlann gusl abdesti alırken (Şâfi’î mezhebine uyuyorum) diye niyyet etmelerine lüzûm olmadığını isbât edebilmek için Peygamberimizin «sallallahü aleyhi ve sellem» (Kolaylaşdinnu, zorluk çıkarmayınız!) hadîs-i şenHni ilen sürmek, şaşılacak birşeydir. Bu hadîs-i şerîf câiz o|sa da, olmasada kolayınıza gelen şeyleri yapınız demek deSü-dır. Bir mesele üzerinde çeşıdli ictihâdlar varea veyâ mubâh olan bırşeyi yapmakda çeşidli yollar bildirilmiş ise, bunlar
arasından kolayını seçiniz demekdir. Ya’nî islâmiyyetin izn verdi^ kolaylıklan yapınız demekdir. Bu hadîs-i şerifi, Abdülganî Nablûsi hazretleri, (Hadîka) kitâbının ikiyüziki, [202] ve [207]. cı sahîfelcrindc ve Muhammed Hadimi, (Berika) kitâbının yüz-seksen [180]. ci sahîfesinde açıklamışlardır. Münâfıklarvc mez-hcbsizler, bu hadîs-i şerifi ileri sürerek, islâmiyyetin dışına taşmakda, müslimânları aldatmak için tuzak olarak kullanmakdadırlar.
Diş doldurtmak için son zemanlarda Mûsâ Kâzım efendi de fetvâ vermişdir) sözü, vesika olamaz. Fetvânın fıkh kıtâblarından alınmış olması ve alınmış olduğu kitâbdaki mehaz olan yazının fetvâ altında bildirilmesi lâzımdır. Mûsâ Kâzım efendi böyle yapmamış, kendi mantığı ve düşüncesi ile birçok yanlış fetvâlar vermişdir. Meşrûtiyyetin ilânından sonra, ittihadcıların iş başına getirdikleri câhil, hattâ mason din adamları böyle bozuk fetvâlar vermekden çekinmemişlerdir. Müslimânın uyanık olması, masonların ve mezhebsizlerin, münâfıkların ve bid’at sâhiblerinin, bölücülerin güler yüzlerine ve tatlı sözlerine aldanmaması, onlann yazılanna değil, (Ehl-i sünnet) âlimlerinin kitâblanna uyması ve bu kitâblara uyan hakîki din adamlarına tâbi’ olması lâzımdır.
îmâm-ı Ahmed Rabbânı hazretlerinin (Mektûbât) kitâbının üçüncü cild yirmiikinci mektûbunun sonunda yazılı (Müslimânlan sıkışdırmak, onları incitmek harâmdır. Şâfı’i âlimleri, kendi mezheblerinde yapılması güçleşen şeylerin Hanefî mezhebine göre yapılmasına fetvâ vermiş, müslimânla-nn işini kolaylaşdırmışlardır) sözleri, (Şâfi’î mezhebini taklîd ctdiimek, müslimânlara güçlük çıkarmakdır) diyenlerin haklı olduğunu göstermek şöyle dursun, bu yazıyı dikkat ile okuyan kimse, diş kaplatmak ve doldurtmak için Şâfi’î mezhebine göre gusl etmeğe niyyet etmenin lâzım olduğunu ve böyle yapmanın müslimânlara kolaylık olduğunu iyi anlar.
Kaplama ve dolgusu olanlann bu meselede Şâfi’î mezhebine geçmelerine fetvâ verenler olduğunu ve bu mevzû’ da yazılar neşr ctdiklcrini müşâhede ediyoruz) sözü de iftirâ-dır. Biz hiçbir kitâbımızda, diş kaplatanın ve dolduranın ^Hanefî mezhebinden çıkarak, Şâfi’î mezhebine geçmesi lâzım..
spot telefon sizin icin sundu.


spot telefon

spot telefonlar

spot samsung

spot iphone

spot htc

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder